arada sırada sevişebilme ile ve büyükşehirlerde yaşayan bir avuç insanın
düzenli seks yapabiliyor olmasıyla gizlenemeyecek durumdur. çünkü bir
gençlik adına seks yapabiliyor demek için 16 ve 25 yaş arasında
"düzenli" seks hayatına sahip olunması gerekir. bütün ülkelerde ahlaki
ve toplumsal düzen buna göre kurgulanmıştır. ama malesef bizim gibi
arada kalmış bir toplumda gözden kaçmaktadır. pek çok sorunun da dolaylı
yoldan tetikleyicisidir. şöyle ki:
gelişmiş ülkelerde zaten seks
çok önemli bir tabu değil. gençliğin çoğu çatır çatır sevişiyor.
düzenli seks hayatları var. günlük akıllarının ve enerjilerinin yarısını
bir yerlere harcamıyorlar. zaten bu meret yapılmayınca kıymete biniyor.
yapılınca gayet sıradan bir şey olduğu için hayatınıza devam
ediyorsunuz.güney amerika rusya avrupa falan ohooo millet tren yapıyor.
tam
tersi olarak geri kalmış toprak ve feodalite tabanlı ülkelerde ise
ahlaki ve toplumsal kurallar gene buna göre şekillendirilmiş. kızlar ve
erkekler aşağı yukarı 16 yaşında evlendirildikleri için onlarda düzenli
seks yapmaya başlıyor. ama türkiye'de millet seks yapamıyor. çünkü
hangisine ait olduğumuz belli değil. batı ve doğuda eğilimler ağırlıklı
olarak kaysa da genelde böyle. evlilik yaşı artık 30' lara dayandı hatta
geçiyor. e ne olacak? tanrı bir kadını 30 yaşına kadar sevişmesin diye
tasarlamış olabilir mi? erkekler 30 yaşına kadar sevişmiyor doğru
düzgün. yazık lan. ne duygular bastırılıyor. ne acılar çekiliyor. kimse
de çıkıp demiyor ki " aga bu nedir?"
cnbc-e dizileri izleyip
akşam evde suphi amcalara çay demleyip oturmaya devam. bu dünyanın en
pis arada kalmışlığı. seks istediğini kendine itiraf edemeyen kızlar.
pipisini nereye sokacağını bilemeyen erkekler. düzene bak ya. oha.
pamuktank
27 Şubat 2013 Çarşamba
1 Şubat 2013 Cuma
böyle bir duygu seli
yıl 2003. lise sondayım. edebiyat dersinde, kompozisyon yazılıyor. hisli
bir kadın olan öğretmenimiz "güncel olaylarla ilgili yazabilirsiniz"
dedi. demez olaydı. ben bir başladım abi amerika'nın ırak'a girmesi,
israil'in filistine'e yaptığı zulüm derken hiroşima, sarıkamış faciası
falan edebiyatın dalağını yardım afedersiniz.
ders sonunda kompozisyonlar toplandı. ders arasında öğretmen okumuş kompozisyonları. abi 15 dakikada o kadar kağıt nasıl okunur ben hala anlamamışımdır. bir de yazım hatalarını, noktalama yanlışlarını falan kırmızı kalemle işaretlemiş. not bile vermiş.
2. derste sırayla kağıtlardaki isimleri okuyup, kompozisyonları sahiplerine veriyor. neyse isimler okundu okundu benim isim okunmadı hala.
derken öğretmen konuşmaya başladı:
"simerazzi arkadaşınızın kompozisyonu en yüksek puanı aldı arkadaşlar. arkadaşınızı alkışlayın."
şak şak şak -31 efekti olmayan şak şak-
ben tabi şaşkınlık içinde bakınıyorum etrafa.
"şimdi sizlere bu güzel kompozisyonu okuyacağım. ardından bunları düşünmeniz için sessiz durmanız şartıyla ders yapmayacağız."
"analarrr.. babalar... gözü yaşlı bebeler..."
derken ağlamaya başladı öğretmen. baktım 1-2 kız daha ağlamaya başladı. ben hala şaşkın.
"binlerce müslüman evinden yurdundan olurken, israil'de misket bombaları çocukların üzerine düşerken"
arka sıradan yükselen feryat figanlar...
ardından öğretmene katıldı sınıfın neredeyse tamamı. herkes ağlıyor arkadaş. öğretmen okuyor, biz ağlıyoruz. biz ağlıyoruz, öğretmen okuyor. sınıfça helak oluyoruz ağlamaktan. sümüğünü ceketine silenler, birbirine sarılıp ağlayan kızlar. böyle bir sahne hayal edin.
derken menteşesinden kırık kapı açıldı ve içeri müdür muavini girdi. tüm sınıf ağlıyor abi adam şok oldu sınıfa girince.
- hoca hanım hayırdır? nedir bu haliniz?
+ mehmet bey öğrencimiz simerazzi çok güzel bir kompozisyon yazmış, duygulandık biraz. -akan makyajı parmak ucuyla silme hareketi-
- siz isterseniz çıkın biraz hava alın. dersi ben devam ettireyim.
+ sağolun mehmet bey, gidip bir elimi yüzümü yıkayayım.
sınıf perişan, sınıf sümüklü, sınıfın gözleri yaşlı.
ve o duygu yoğunluğundan müdür muavini mehmet bey'in "sesi güzel olan var mı? bir türkü söylesin!" cümlesiyle sıyrılıverdik. "makaram sarı bağlar" ile coştuk, "sivas'ın yollarına" ile alkış tuttuk.
ben hayatımda böyle bir duygu seli yaşamadım yahu.
simerazzi
ders sonunda kompozisyonlar toplandı. ders arasında öğretmen okumuş kompozisyonları. abi 15 dakikada o kadar kağıt nasıl okunur ben hala anlamamışımdır. bir de yazım hatalarını, noktalama yanlışlarını falan kırmızı kalemle işaretlemiş. not bile vermiş.
2. derste sırayla kağıtlardaki isimleri okuyup, kompozisyonları sahiplerine veriyor. neyse isimler okundu okundu benim isim okunmadı hala.
derken öğretmen konuşmaya başladı:
"simerazzi arkadaşınızın kompozisyonu en yüksek puanı aldı arkadaşlar. arkadaşınızı alkışlayın."
şak şak şak -31 efekti olmayan şak şak-
ben tabi şaşkınlık içinde bakınıyorum etrafa.
"şimdi sizlere bu güzel kompozisyonu okuyacağım. ardından bunları düşünmeniz için sessiz durmanız şartıyla ders yapmayacağız."
"analarrr.. babalar... gözü yaşlı bebeler..."
derken ağlamaya başladı öğretmen. baktım 1-2 kız daha ağlamaya başladı. ben hala şaşkın.
"binlerce müslüman evinden yurdundan olurken, israil'de misket bombaları çocukların üzerine düşerken"
arka sıradan yükselen feryat figanlar...
ardından öğretmene katıldı sınıfın neredeyse tamamı. herkes ağlıyor arkadaş. öğretmen okuyor, biz ağlıyoruz. biz ağlıyoruz, öğretmen okuyor. sınıfça helak oluyoruz ağlamaktan. sümüğünü ceketine silenler, birbirine sarılıp ağlayan kızlar. böyle bir sahne hayal edin.
derken menteşesinden kırık kapı açıldı ve içeri müdür muavini girdi. tüm sınıf ağlıyor abi adam şok oldu sınıfa girince.
- hoca hanım hayırdır? nedir bu haliniz?
+ mehmet bey öğrencimiz simerazzi çok güzel bir kompozisyon yazmış, duygulandık biraz. -akan makyajı parmak ucuyla silme hareketi-
- siz isterseniz çıkın biraz hava alın. dersi ben devam ettireyim.
+ sağolun mehmet bey, gidip bir elimi yüzümü yıkayayım.
sınıf perişan, sınıf sümüklü, sınıfın gözleri yaşlı.
ve o duygu yoğunluğundan müdür muavini mehmet bey'in "sesi güzel olan var mı? bir türkü söylesin!" cümlesiyle sıyrılıverdik. "makaram sarı bağlar" ile coştuk, "sivas'ın yollarına" ile alkış tuttuk.
ben hayatımda böyle bir duygu seli yaşamadım yahu.
simerazzi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)