- çok yakışıklısın :)
+ ben seni göremediğim için bir şey diyemiyorum :)
- ..da mı oturuyorsun?
+ evet. sen?
- bende. yakınmışız birbirimize :)
+ telefonunu verir misin, arayayım seni.
- şimdi olmaz, yarın ara. 05..
(uzun zamandır girmediğim bir arkadaşlık sitesinde, gecenin üçünde hiç tanımadığım birisiyle yaşadığım diyalog)
gecenin
üçünde aradım. bu tür sitelerden beklenti bellidir, bilirsin. kısa ve
net olmakta fayda var. yekten ''adres ver geleyim'' dedim. bunu hangi
cesaretle söylediğimi hatırlamıyorum yalnız. büyük ihtimal alkolün de
etkisi vardır. ''yarın görüşürüz, şimdi uyumam lazım'' dedi ve telefonu
kapattı. bende uyudum. öğlene doğru telefon açtım, buluşacağımız yeri ve
saati konuştuk. akşam üstü gibi aradım, ''ben geldim, tam köşe
başındayım'' dedim. ''bende geldim ve şu an seni görüyorum'' dedi.
arkana bak dedi, baktım.
internetten düşürebileceğin bir kız
düşün. günübirlik eğlenmek isteyen, tek gecelik ilişki yaşamak isteyen
bir kız. bir de bu kızın güzellik katsayısını düşün. en güzelini düşün
en güzelini, hayalin kralını kur atış serbest lan. gözünün önüne
getirebildiğin hatun, benim karşımda duran hatunun eline su dökemez aga.
bir afet ki, sorma. bana doğru süzülerek geliyor. gerçekten o olduğuna
inanamadığım için köşeyi döndüm. o saniyeler içinde aklımdan geçen tek
şey, onunda köşeyi dönüp dönmeyeceği. yanıma gelmeyebilir, geçip
gidebilir, seni gördüm ve beğenmedim diyebilir. ne hissederse onu yapsın
istedim. hemde ta en başından.
geldi yanıma. göz göze geldik,
gözlerimi kaçırdım hemen. nasılsın diyebildim sadece. ''iyiyim de,
hayırdır beğenmedin mi beni'' dedi hemen ardından. ''anlatırım,
yürüyelim mi'' tadında bir cümle kurdum sanırım. şokta olduğumu belli
etmemem lazım ama elimde değil. o esnada yürümeye başladık. ''yanlış
anlama ama senin gibi bir hatun beklemiyordum'' diyebildim, yaklaşık iki
dakikalık bir suskunluktan sonra. ''nasıl yani, neyim varmış benim''
diye üsteledi. neyin yok ki diyecek oldum, diyemedim tabii. karnın aç mı
dedim, aç dedi. hadi bir şeyler yiyelim, benimde karnım acıktı dedim.
''şurada bir yer var, çok güzel bamya çorbası yapıyor'' dedi. peki oraya
gidelim dedim. yürürken, burada öğrenci olduğunu söyledi. son sınıfta
okuduğunu, yıl sonunda okulunu bitirip memleketine gideceğini de
söyledi. dinliyorum ben. bu arada yürüdüğümüz yol, belediye başkanından
yıllarca aşındırarak yenilenmesine vesile olduğum için bedel istemeyi
düşündüğüm yol. ömrümün büyük bir bölümünün güzergahı bir nevi, beni
tanıyan insan sayısının en fazlalaştığı yol. yani yıllardır ve her gün
en az 5 kere tek başına yürüdüğüm yolda, taş gibi bir hatunla yürüyorum.
yakın arkadaşlardan birisi görür de ''napıyon olum sen, ne işin var
senin bu hatunun yanında? elemanlar bir saattir mekanda bekliyor, bu gün
eşli king günü unuttun mu hemen yarrağımın kafası seni'' derse diye
(bunu bile düşündüm o an, evet) adımlarımı büyük büyük attığım yol.
neyse mekana geldik sağ salim, oturduk karşılıklı. siparişlerimizi
verdik, yavaştan birbirimize bakıyoruz ve yüz hatlarımızı mekanın
ışığında sevecenleştirmeye çalışıyoruz. yemekler geldi, tam kaşığa
dokunacaktı ki telefonu çaldı.
arayanın sesini duyuyorum ama ne
dediğini anlayamıyorum. arayanın erkek olduğunu anlıyorum ve telefondaki
çocuk buna bir şeyler soruyor, bu da sadece evet ve hayır diyerek gayet
açıklayıcı cevaplar veriyor. bir ara hatun, telefondaki erkeğe ''hani
seninle çorba içtiğimiz yer var ya, oradayım şu an'' dedi. arkadaşı
herhalde dedim. kapattı telefonu, hayırdır kim o dedim istemsizce.
sevgilim dedi direkt. hani kızgın kumlardan serin sulara atlarsın ya,
öyle bir serinlik kapladı vücudumu. oh amk dedim içimden, şok üstüne şok
dedikleri buymuş meğersem. ağzım, burnum geçici bir süre şokella yemiş
çocuk suratı gibi saçma sapan oldu. mimiklerimi kontrol edemiyorum,
yanağımda etler sekiyor toplayamıyorum. bir süre sonra ancak ''hmm''
diyebildim. yemeğimizi bitirdik. içimden diyorum ki, hatun bize yol
verecek. kartlarını açık oyna amk, kaybedecek bir şeyin yok. bu esnada
dışarıya çay içmeye çıktık, restoranın önüne. sandalyelere oturduk mekan
sahibi çay getirdi. birer sigara yaktık, derken;
- psikolojik
sorunlarım var. bak, bunu (''yalnızlıktan ölüyorum'' yazmış bir sosyal
paylaşım sitesinde, cebinden o yazıyı gösteriyor) dün gece seninle
konuşurken yazdım. sevgilimden sadece mesafe olarak ayrıyım ve onu
gerçekten çok seviyorum. ilaç kullanıyorum ve konuşmaya ihtiyacım var.
beni gerçekten dinleyecek birilerine ihtiyacım var. anlıyorsun değil mi?
içimden,
''yol vermeye başladı bu'' dedim. dışımdan ise; ''tam adamına geldin o
zaman. dinlemesini severim ben. yardımcı olmasını da severim. güzel oldu
böyle açık konuşman, sevindim'' diyebildim. kalkalım, bir yerlerde bir
şeyler içelim diye de ekledim. ha bu arada, mekandan kalkarken hesabın
hepsini o ödemiş, ben montumu almaya girerken içeriye. mekandan
çıkarken, ''sende gideceğimiz yerde ödersin, kızma hemen'' dedi. peki
dedim, çıktık mekandan. güzel bir mekana gittik, gençler falan
takılıyorlar genellikle ama ben pek gitmem öyle yerlere. zati yanında
hatun olması lazım, senin genç olman lazım, ki ben genç de değilim.
neyse, oturduk bir şeyler söyledik. muhabbet ilerleyecek ama nereye?
havadan, sudan konuşmaya mecalim yok. sevgilinden, psikolojik
sorunlarından bahsetsene dedim. başımdan bir olay geçti, ama sevgilimle
alakalı değil dedi. psikolojim o yüzden bozuk, seninle o yüzden buluşmak
istedim dedi. sen güvenilir birisine benziyorsun dedi. sen iyi birisine
benziyorsun dedi. hatta bir ara ''benzemez kimse sanaaa, tavrına hayran
olayımmm'' diyecek gibi oldu, bende ''sadede gel amk'' diyecek raddeye
geldim.
doğru dürüst başından geçenlerin hiçbirini ve
sevgilisiyle olan ilişkisini anlatmadan, yani öyle ahım şahım bir şeyler
paylaşmadan ve üstün körü konuları birlikte ortaya karışık yaparak
muhabbeti bitirdik. hesabı ödedim ve mekandan kalktık. koluma girdi
yürürken, nereye gidelim dedim. ''saat geç oldu, yarın sınavım var eve
gideyim ben'' dedi. bende geleyim mi dedim, olmaz ev arkadaşım var dedi.
iyi o zaman bize gideriz dedim. nasıl yani dedi. bize gideriz işte,
nasılı mı var dedim. evde kim var dedi. annem var dedim. annen bir şey
demez mi dedi. demez, o bana güvenir dedim. bu konuşmadan yaklaşık otuz
saniye sonra kendimi; artık benim evime gidiyor olduğumuzu ve potansiyel
bazda kendi evine validesi de evindeyken kız atan dallama rolüne
alıştırmaya başladım. mekanda aldığımız hafif alkolün, bünyedeki
yoklukla yoldaş olup bu denli bir saçmalığa dönüşeceğini kestiremedim
demek ki. neyse, kolumda taş gibi bir hatunla bizim evin sokağına
girince anladım ki dönülmez akşamın ufkundayım ve vakit çok geçti. bu
son fasıldır ey ömrüm demek istedim o an, ama nasıl geçersen geç
diyemedim amk.
apartman kapısını açtım, eve doğru çıkmak için
asansörü çağırdım. yolda yürürken, sırf kolunun koluma değmesiyle doğru
orantılı bir cinsellik hissetmişim sanırım. keza aniden, ''şimdi
asansöre binip altıncı kata çıkacağız, sonra tekrar zemine ineceğiz.
sonra tekrar altıncı kata çıkıp, yine zemine ineceğiz. çünkü benim evim
ikinci katta'' dedim ve güldüm. o da güldü. şimdiki gençlerin o meşhur
''aha güldü, demek ki verecek'' tadını yakaladım yani. o kadar da mal
değiliz amk, ayrıntılarla geçti lan bizimde gençliğimiz. neyse,
apartmanımızın asansörünü kısa bir zaman diliminde de olsa çok yönlü
kullanmayı tatbik etme fırsatımız oldu.
eve geldik, anahtarım
olmasına rağmen zili çaldım. valide, acun ılıcalı sendromuna ta acun
firardayken yakalanmış bir yurdum kadını. genelde akşamları eve
geldiğimde kapıyı açar açmaz, ''gel gel, bak bir izle şunu çok güzel''
tadında açtı kapıyı kadıncağız. karşısında bir adet oğul ve hemen
yanında güzel mi güzel şirin mi şirin evlendiğinde evinin kadını
çocuklarının anası olabilitesi son derece kuvvetli bir hatun gördü.
sanki o an bizi bekliyormuş gibi, ''hay allah nerede kaldınız, bende çay
koydum sizi bekliyordum muhteremler'' edasıyla buyur etti. oturma
odasına geçtik, tanıştırma faslı olması lazım ama ne diye
tanıştıracağım. anne dedim bu x, x dedim bu anne. sadece bunu yapıp
oturdum koltuğa, akışına bıraktım her şeyi. genelde valide benim alkollü
olup olmadığımı, gözlerimden ve sesimden anlayacağı için hafif çakır
keyfi halimi ilerleteyim istedim. ilerleteyim ki zaman kazanayım, sonra
anlatırım bir ara diye düşündüm sanırım. o ara içimden, ''anne bak x ile
yeni tanıştım ve x'in y olma ihtimali hiç yok. şurada iki gram gönül
eğlendireceğim, durduk yere problem çıkarma gözünü seveyim'' diyorum.
sonra yine içimden ''ulan annen böyle bir insan değil ki, hayvan insanı.
neyin derdindesin lan sen, bak dalgana işte amk'' ile kendime
çakıyorum. huzurlu bir huzursuzluk yani.
acun ılıcalı'nın,
ülkenin tüm beyinsizlerini bir araya toplayıp gerçekleştirmekte hiçbir
sakınca hissetmediği o güzelim programlarından bir tanesini, x, y ve z
olarak izleme gafletinde bulundul yaklaşık beş dakika. (yalnız şimdi
dikkat ettim de, bu detaylara ne gerek var lan. ne güzel ciddi ciddi
başlamıştım. gerçekten de konuyu amma dallandırıp budaklandırıyorum ha.
sadece dallandırsam iyiydi de, budaklandırmam da ekstradan oldu. neyse
özeleştiriyi sizden öğrenecek değiliz lan, okuyun işte) bir ara
n'olduysa oldu ve ''anne biz birer kahve içip uyuyacağız. x'in yarın
erkenden okula gitmesi lazım, sen benim odadaki diğer yatağı yapıver bir
zahmet'' dedim. evet direkt söyledim bunu, fütursuzca. (yalnız şöyle
bir algı oluşmasın kafanızda, öyle eve karı kız atan bir adam değilim.
büyük ihtimalle de bu ilk ve sondu. zati gençliğinde hatunları sadece
pastahaneye götürebilen ve eve kız atma deyimini sizlerden öğrenen bir
nesilin evladıyız, yaramı deşmeyin) çünkü validenin bana güvendiğine
inanıyorum, keza backgroundumuz ve sicilimiz hep temizdi amk. karıya,
kıza yanlış yapacak bir nesil değildik lan biz! höööst! iyice saçmaladım
lan.
mutfağa geçtik hatunla beraber. yalnız ibneliğe bahele
validenin yanında x, başbaşa kalınca hatun oldu amk. yokluk işte hep
bunlar. türk kahvesini iyi yaparım dedim, iyi de yaparım cidden.
kahvelerimizi içtik, mutfağın yanındaki oda benim oda. valide hatuna
pijama falan çıkardı, yaptığı yatağın üstüne koydu. hatun da kapıdan
bunu görünce, tipik misafir modundan çıkıp hadi yatalım artık moduna
girdi. anne dedim biz yatıyoruz, geçtik odaya kapattık kapıyı. soyundu
bu, bende soyundum. pijamalarını giyindi sonra, bende giyindim. ona ayak
uyduruyorum yani, o giyinmese bende giyinmezdim. ışıkları kapattık,
yattık. sanırım o ara aldığımız alkolün ve kalorifer sıcaklığının da
etkisiyle yanmaya başladık. oda gereksiz derecede sıcak, havasız kaldık
diyebilirim. neyse, ben bunun yatağına doğru bir hamle yaptım. o da beni
bekliyor gibi pikeyi attı üstünden. derken valide koşar adım mutfağa
girdi, ayak seslerini duyduk. far görmüş tavşan gibi odanın tam
ortasında yarı çömelir vaziyette kaldım bir an. benim odanın zemini
parke, takır tukur etmesin diye kıpırdayamadım da. valide anlayacak, hmm
uyumuyor bu ibneler diyecek. doğuştan orijinal çerkestir kendisi, inadı
inattır. yarım saat çıkmadı mutfaktan, ortalıkta bulaşık yoktu ama
yarım saat bulaşık yıkadı gürleye gürleye. dedim bu iş yaş, uyuyalım.
yaklaşık iki saat sonra uyandırdı beni hatun, gece bir buçuk olmuş.
horlamandan uyuyamadım dedi. iyi dedim, ben uykumu aldım geç şöyle
bakalım. bir, iki atraksiyon yaşadık gecenin bir yarısı. valide uyumamış
daha, tv'nin ışığını görüyorum.
sabah oldu, kalktık apar topar
çıktık evden. valide garibim kahvaltı hazırlamaya kalktı. yok dedim anne
x okula geç kalıyor, ben onu bırakıp gelirim dedim. çıktık evden,
hatunun hemen bizim eve çok yakın mesafedeki evine gittik. evinde üstünü
değiştirdi, beni ev arkadaşıyla sadece ismen de olsa tanıştırdı. sonra
tekrar evlerinden çıkıp okula gitmesi için dışarı çıktık, yolda minibüs
durağına geldiğimizde sevgilisi aradı bunu. ''aşkım okula gidiyorum,
şimdi minibüs gelecek. okula varınca ararım seni'' dedi ve kapattı
telefonu. okuluna gönderdikten sonra bende evime döndüm ve valideyle bir
şey konuşmadan uyudum tekrardan. öğlen gibi kalkıp bir durum muhakemesi
yapayım dedim kendi kendime, bu hatunla dün ne yapıyorduk bugün ne
yapacağız düşünceleri sardı dört bir yanımı. dedim elleme, akışına
bırak. hem sevgilisi varmış, fazla da konuşmuyoruz zaten. bu ayar iyi
lan işte dedim, gittiği yere kadar gitsin elleme. ev arkadaşıyla da
tanıştırdı beni, daha ne olsun. evine giriş, çıkış da serbest artık.
akşam oldu, aradım bunu neredesin diye. eve geldim, gelsene dedi. gelmez
miyim amk dedim, içimden tabii. hatta var mı bir ihtiyaç dedim, babacan
bir tavırla. yok dedi, biraz alkol aldım götürdüm içeriz diye. o akşam
onun odasında kaldım ve onun yatağında yattım. iki veya üç defa aradı
sevgilisi bunu, benimle aynı yataktayken konuşuyor onunla. aşkım, cicim,
bitanem v.s. hatun seks manyağı ama ben durum psikolojisinden daha
kurtulamamışım. ulan hem hatun taş gibi, hem o çocuğu gerçekten seviyor,
hem ne olacak bizim halimiz derdindeyim. yalandan, kocaman, rengarenk,
geçici, oyuncak zaferler gibi buruşturulup fırlatılmış bir kağıt parçası
tadı var dudaklarımda. şimdiki gençler gibi sadece seks düşünebilsek
keşke, olmuyor işte amk yaradılışımız da var bir sıkıntı.
ertesi
gün biraz erken kalktık, okuldan önce hastaneye gitmesi ve yeni ilaçlar
alması lazımmış. tamam dedim, bende geleyim seninle. düştük yola ama
elele değiliz, hatta koluma da girmiyor. dedim demek ki ayar bu, sıkıntı
yok. gittik hastahaneye, sıra almadan girdi bu kendi doktorunun yanına.
kadın doktoru yeni bir ilaç yazmış, sakinleştiri gibi bir şeymiş.
çıktık hastahaneden, eczanelere soruyoruz ilacı. yok. ilaç yok. ulan
diyorum bu nasıl bir ilaç, eczacıya soruyoruz ''depoda bile yok bundan
ama beklerseniz getiririz'' diyor. beş, on derken bir eczaneden bulduk.
yeşil reçeteli bir ilaçmış kendisi, en zor bulunanından. neyse verdim
parasını, al dedim bulduk ilacını. sevindim bir yandan, ilaç çok zor
bulunuyormuş gerçekten ve bulduk diye. dedim hep böyle mi oluyor, yok
dedi bu ilacı ilk defa kullanacağım. eczaneden çıktık, ben buradan bir
arkadaşıma gideceğim dedi. bir daha görüşmeyelim, kendine iyi bak dedi.
çok net ve direkt. ortada fol ve yumurta ikilisinin zerresi yok lan.
öptü yanağımdan ve gitti.
gidiyor bu. öylece kalakaldım ben.
ardından bakıyorum ''dönerse senindir'' avuntusuyla, dönmedi de. vay
amk, bu kadar basit miydi lan. akşamı zor ettim, ama aramadım. o gece,
onunla tanıştığımız siteye girdim oraya girecek mi tekrardan diye.
baktım seninkisi orada. yeni arayışlar gibisinden iğneleyici bir şeyler
yazdım siteden, yok dedi sadece zaman geçiriyorum zaten şimdi yatacağım
dedi. sonra çıktı hemen. ertesi gün oldu, dedim bu böyle olmayacak.
aradım. açtı. açmasa iyi ama açıyor işte. bitirdiysen bitir değil mi,
neyini evelettirip gevelettiriyon amk. dedim nasılsın, iyiyim dedi.
neredesin dedim, okuldayım dedi. konuşmak istiyorum dedim, olur dedi.
şurada bekle, orada buluşalım dedi. iyi dedim oraya gidiyorum şimdi.
geldi bu, oturduk bir şeyler yedik. yemekteyken sevgilisi aradı, rutin
konuşmalarından birini yaptı yine. iyiyim, sen nasılsın v.s. ser verip
sır vermiyor sevgilisi hakkında ama, işin tılsımı orada. garip bir
durum. neyse, dedim bak ben seninle ayrılmak istemiyorum. sen ağır
abisin, eğlenceli değilsin falan dedi. dedim sende eğlenceli
sayılmazsın, hem hastasın ve hasta olduğun için konuşmak istediğin için
benimle tanışmıştın. bırak devam edelim, birbirimizin dertlerine ortak
olalım dedim. olmaz, istemiyorum ben dedi. yemeği bitirdik, kalktık. iki
dakika önce o ''olmaz istemiyorum ben'' diyen hatun ''bizim eve gidip
benim odamı birlikte temizleyelim mi'' dedi. al buyur buradan yak,
silkeler misin sabaha mı bırakırsın? bizde neyin melankolisini
yaşıyorsak, tamam dedim ne diyeyim.
gittik evine, ev arkadaşı
erkek arkadaşıyla beraber evdeymiş. ev arkadaşının erkek arkadaşıyla da
tanıştık, merhaba merhaba hesabı. bizimkisi ''biz, bizim odayı
temizlemeye geldik'' dedi. ciddi ciddi odasını temizledik, yorulduk
falan. dahası, ara sıra gittiği spor salonuna o gün benimle buluştuğu
için gidemedi diye, onunla beraber odasında plates yapmak zorunda
kaldım. çocuk gibi lan karı, bir öyle bir böyle derken aptal etti beni.
neyse akşam oldu, ben kendime gittim bira aldım geldim. sana içmek yok,
ilaç alıyorsun zaten dedim. ilk ilacını bir gece önce almış. o gece de
aldı, ilaç etkisin hemen gösteriyor ve bu ayakta bile zor duruyormuş.
sendelemeye başlıyormuş falan. bir de biraz daha duygusala mı bağlatıyor
ilaç nedir, aldı bütün aile albümünü tek tek göstermeye başladı bana.
dedim şimdi de yakınlaşmak mı istiyor nedir yani. bir kutu bira içmişti
bu arada. sonra uykumuz geldi, hadi uyuyalım dedi. yine bu arada
sevgilisi arıyor ve aşkım, cicim, balım son sürat devam ediyor. odasına
geçtik.
bir birliktelik daha yaşadık o gece. ikinci seansa geçmek
üzereydik ki, hiç olmaması gereken bir telefon geldi. evet yine
sevgilisi aradı. yataktayız, çırılçıplak vaziyetteyiz ve kulağı
kulağımın dibinde sevgilisiyle konuşuyor. çocuk belli ki çok seviyor,
duyuyorum sesinden anlaşılıyor ama seninkisi oralı değil. soğuk
konuşmalarla geçiştiriyor çocuğu, hiç olmadığı gibi. telefonu kapatır
kapatmaz, hiç kimseyle konuşmamış hele hele sevgilisiyle hiç konuşmamış
gibi kaldığımız yerden devam etmek istedi. dedim bu çocuk seni çok
seviyor. nereden anladın dedi, sesinden dedim. doğruldu yatağında. neden
böylesin sen dedim, anlat neden böyle oldun dedim. bu sevgilisi varken,
başka bir memlekette birisiyle tanışmış. adam evliymiş, çocuk
sahibiymiş ve çok zenginmiş. bunu çok sevmiş ve bununla evlenmek
istemiş. bu da şimdiki sevgilisini sevdiğini ve onu bırakamayacağını
söylemiş. adam hastaymış ve ameliyat olmaktan korkuyormuş. bu bir gün
adamı zorla ikna etmiş ve adam ameliyat olmuş. sonuç malum, adam masada
kalmış. adamın en yakın arkadaşları, buna ''o sadece seni sevdi. seni
çok sevdi'' demiş. bu da kahrolmuş, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen
unutamamış ve tedavi görmeye başlamış. ağlaya ağlaya anlattı bunları. ne
seks kaldı, ne heves tabii. o gece sadece, ''beni hiç üzme bir daha
olur mu'' diye bana sarılarak uyumak istediğini hatırlıyorum. sonrasında
da sessizce uyumuştuk.
sabahına erken kalkıp eve gittim, duş
falan aldım. bir gün önceden gerilim filmi istemişti, akşama doğru da
onları tedarik ettim ve evine gittim. evde sadece ev arkadaşı vardı,
kendisi okuldan arkadaşlarıyla dışarıdaydı. akşam sekize kadar bekledim,
gelmeyince kalktım çıktım ve arkadaşlarımın yanına gittim. dile kolay
dört gündür beni gören yok, oturup biraz kafa dinledim. gece oniki gibi
mekandan ayrılıp evime gittim. bu gece rahatsız etmeyeyim, film mi
izleyecek ders mi çalışacak ne yapacaksa yapsın bende güzel bir uyku
çekeyim dedim. mental olarak yorulduğum zaman o geceydi sanırım. yine
dayanamayıp mesaj attım, uyuyor musun diye. iki bira kap gel hadi diye
cevapladı. beynimi sikeyim, ne güzel pijamalarımı bile giymiştim.
kalkıp, giyinip valideye sıkıntı yok mesajı vererek düştüm yola. vardım
eve, bu seninkisi cidden ders çalışıyor. ev arkadaşı ve onun erkek
arkadaşı da evdeler. bira yerine şarap almıştım o gece. şarabı bitirdik
ve yine her zamanki gibi hadi uyuyalım artık yatağımıza gidelim dedi.
peki dedim. sevişmek istemiyordum ama, konuşmak istiyordum daha çok.
anlatsın istiyordum bazı şeyleri, ciddi anlamda paylaşsın istiyordum.
''bu
gece seninle tanıştığımız o siteye girdim. bir doktorla tanıştım,
doktor olduğunu söyledi yani. çok değil, on dakika kadar konuştuk''
dedi. yatakta bana sarılı vaziyette yatarken söyledi bunları. beş dakika
sessiz kaldım, sonra ''sen yapmazsın öyle şeyler'' dedim. nereden
biliyorsun dedi, ben sana güveniyorum sen öyle bir kız değilsin dedim.
sadece birbirimize sarılıp uyuduk.
sabah okula biraz geç
gidecekti, bizde geç kalktık. kahvaltı yaptık beraber ve odasına
giyinmeye geçtik. o sırada telefonu çaldı. yalnız çalan telefon
sevgilisinin, annesinin, arkadaşlarının aradığı ve konuştuğu telefon
değildi. çünkü o telefon masanın üzerindeydi ve kapalıydı. montunun
cebinden bir telefon çıkardı ve koşar adım tuvalete doğru gitti. ev
arkadaşı ve sevgilisi evde değildi, onlar biz kalkarken gitmişlerdi.
hemen arkasından gidip tuvaletin yanında ne konuştuğunu duymak istedim.
benim eve gelemezsin, ev arkadaşım var dedi. senin oraya (başka bir
ilden bahsediyor) gidelim, orada gezeriz dedi. karşıdaki erkeğin sesini
de duydum, herif arabasıyla gelip bunu buradan alacaktı. günlerden cuma
günü oluyor bu olay, cumartesi için sözleştiler. telefonu kapatmasına
yakın hemen odaya geçtim, hiçbir şey duymamış gibi elimde kendi
telefonumla oynamaya başladım. dayanamadım tabii ve kiminle konuştun
diye sordum. ''dün gece söylemiştim ya, doktor çocuk ile konuştum''
dedi. buluşacak mısın onunla dedim. seni ilgilendirmez dedi. giyindik,
dışarı çıkacaktık o okuluna ben evime gidecektim. aşağıya inene kadar
hiç konuşmadık, minibüs durağına gelmeden hemen önce benim evimin
sokağına kadar beraber yürüdük ve durdum. ''sen kazandın. bir daha
kesinlikle görüşmeyeceğiz. bende bildiğin adamlardan değildim, kendine
iyi bak'' dedim ve yüzüne bile bakmadan yanından ayrıldım.
eve
geldim. garip bir duygu var üzerimde. bana ne oluyorsa artık.
sevgilisini benimle defalarca aldatan bir hatun, hemde taş gibi bir
hatun beni gözünü kırpmadan harcayabilirdi. ya ne olacaktı ki sanki.
neyi bekliyordum yani, ne demesini bekliyordum ki! komple uyudum o gün,
evden dışarı çıkmadım. ertesi gün yani cumartesi günü, öğlen bir gibi
aradım bunu. içimde çok garip hislerle aradım. açtı yine amk. niye
açıyorsun lan telefonu! neredesin dedim, okulun verdiği yemekteyim dedi.
önceden haberim vardı o yemekten, söylemişti. sonra ne yapacaksın,
doktorunla buluşmaya gidecek misin dedim. seni ilgilendirmez dedi. gitme
dedim, yapma dedim. beni çağırıyorlar içeriden, kapatmam lazım dedi ve
kapattı telefonu. iki saat sonra aradım tekrardan, neredesin evde misin
dedim. o şehrin adını söyledi, oradayım şu an dedi. dedim doğruyu söyle,
evet dedi doğruyu söylüyorum oradayım dedi. ''hadi kapatıyorum ben,
beni bir daha rahatsız etme. benim şimdi işim var'' dedi ve suratım
kapattı telefonu. akşam üstü dört gibi oluyor bu olay.
akşam
yedi buçuk, sekize kadar öylece o sevgilisi olacak çocuğu düşündüm.
şimdi hassiktir lan diyebilirsiniz, yatarken iyiydi ama diyebilirsiniz
de, inanın benim aklıma gelen ilk o çocuk oldu. sonuçta ben aşık
değilim, bir şeyi değilim. tamam kendi menfaatim uğruna takıldım, günümü
gün ettim belki ama o çocuğu seri bir şekilde aldatıyor olmasını
hazmedemedim. kalktım evine gittim hatunun. evde olabilir diye, yalan
söylüyordur diye, bir umut evine gittim. evde ev arkadaşı açtı kapıyı,
eve girer girmez odasına baktım. diğer odalara baktım, yasadışı döküman
arayan polis gibi aradım lan karıyı evin içinde. yok. o an karşıma çıksa
direkt sevgilisini arayacağım ve ''güzel kardeşim, seni hatun böyle
böyle yapıyor. çabuk gel'' diyeceğim. kendimi bile ateşe atacağım, o
derece sinirlendim amk kaltağına. iyi ki çıkmadı o an karşıma, bir
şekilde hayırlısı oldu diyelim. ev arkadaşına nerede biliyor musun
dedim. arkadaşlarımda kalacağım, bu gece gelmeyeceğim dediğini söyledi.
dedim arasana onu kendi cebinden, neredeymiş öğrensene bir. kız
telaşlandı doğal olarak, ne oldu kötü bir şey mi oldu demeye başladı.
dedim sen ara, anlatırım ara. aradı, çalıyordu ama açmadı. iki, üç, beş,
yedi, on kere arattım. hepsinde çaldı ama açmadı. aradığı numaraya
baktım, bendeki numara değildi. tahmin ettiğim gibi yani. bendeki numara
ile doktorun aradığı numara, bu işler için gizli kullandığı telefona
ait. ev arkadaşına sordum, bende kayıtlı olan numara sende var mı diye.
baktı, yok dedi. geç bakalım içeriye, seninle konuşalım biraz dedim.
seninle
oturup hiç konuşmadık ama ben kimim, ne iş yapıyorum biliyor musun
dedim. matematik öğretmeni olduğumu söyledi. güldüm. beni matematik
öğretmeni olarak tanıtmış ev arkadaşına. peki dedim 4 gündür sizdeyim, x
ile her gece aynı yatakta uyuyoruz böyle öğretmen öğrenci ilişkisi mi
olur dedim. o da güldü, tahmin ediyordum ama inanamıyordum dedi. neden,
daha önce benim gibi eve aldığı erkek olmadı mı hiç dedim. oldu, ama bir
defa oldu. üç yıldır aynı evdeyiz, sen ilksin en uzun gelip giden
olarak dedi. gülüştük falan. sonra eve erkek arkadaşını çağırmak istedi,
onunda bunları duymasını istedi. şüpheleniyorlarmış tabii de, ihaleyi
benim üzerime yıkmalarını da ben istemedim. erkek arkadaşı da geldi,
konuşmaya devam ettik. bu hatun sevgilisini gerçekten seviyor mu sence
dedim. sanmıyorum artık ama o çocuk bunu çok seviyor, aylarca burada
kaldık çocuk buna tapıyor dedi. sevgilisini benimle aldattı, başkasıyla
da aldatırsa şaşırır mısın dedim. hiç şaşırmam dedi. peki seni de
aldatırsa dedim, nasıl yani dedi. şu an arkadaşlarında değil, başka bir
ilde benimle tanıştığı siteden bulduğu bir adamla yatmaya gitti desem
inanır mısın dedim. yapmaz öyle şey, inanmıyorum dedi. ama senin neden
bunları söylediğini biliyorum dedi. o çocuğa üzüldün değil mi dedi.
nereden anladın dedim. o çocuk aradığında hatun konuşurken, hep beni
izlemiş lan kız. benim o çocuğa üzüldüğümü bir şekilde anlamış. x o
kadar yanlış yapıyor ki, o çocuk şimdi buraya gelip bunun bu halini
görse hiçbir şey demeden çekip gider. o kadar çok seviyor çünkü dedi.
anlatmana gerek yok, anladım zaten dedim. ben, ev arkadaşı ve onun erkek
arkadaşı oturduk bu kaltağın o çocuğu ben dahil önüne gelenle
aldatmasına üzülmeye başladık lan. yine bir nebzede olsa kendi adıma
üzüldüğümü zannedenleriniz olabilir; parasız pulsuz, yedirip içirmeden,
gezdirip tozdurmadan alacağım kadar zevki aldığım bir hatundan
bahsediyorum. ''beni de aldattı amk orospusu'' hissiyatı zerre kadar
olsa, bu kadar yazmışız o iki satırı da eksik etmeyiz herhalde. yok öyle
bir şey.
neyse, bu ev arkadaşının erkek arkadaşı ''ben
sevgilimi bu hatunla aynı evde koymam artık. bize taşınırsın sen, o da
ne hali varsa görsün'' demeye başladı. hatta kız, bizimkinin sevgilisi
olan çocuğa telefon açmayı bile düşündü. x böyle böyle yapıyor, haberin
olsun demek istedi benim gibi sanırım. ''hooop, o bizi aşar. ben bunları
bunun için anlatmadım. hem ben anlatmasaydım da, siz benim onunla neler
yaptığımızı gayet iyi biliyordunuz. anlattık diye değişen bir şey yok,
siz sadece o çocuk ile olan ilişkisini düzeltmeye bakın'' dedim. peki,
falan, fişman derken mesaj çekti ev arkadaşı. msa burada, her şeyi
anlattı, çabuk gel falan. bu hemen arıyor tabii, bir buçuk saate kadar
oradayım diye. gelmiş bana mesaj atıyor bir de ''neredesin, öldüreceğim
seni'' diye. ''amk orospusu yüzüme telefonu kapatıp sikişmeye giderken
düşünecektin onu, insan gibi gitme dedim sana'' diye cevapladım. sanane
ha sanane, senin paranı mı aldım ben. sadece bedenini kullandım o kadar,
ben orospu değilim diye zırvaladı sonra. hem sevgilisini çok
seviyormuş, onu kaybederse ölürmüş falan falan. ayrıca öyle şehir dışına
falan da gitmemiş tamam mı, bir taraftarımızdan uydurmayalım yani. ulan
kendi kulaklarımla duymasam, o kadar profesyonel yalan söylüyor ki
anında inanacaktım. ezel'deki sahnede diyor ya, ''sus, çünkü konuşursan
yalan olduğunu bilirim ama yine de inanırım'' diye aynı o hesap amk. ev
arkadaşıyla ve sevgilisiyle götü toparlamaya çalışıyor şu an profesyonel
orospumuz. çocuk ayda 500 lira gönderiyormuş bir de, bu buralarda rahat
rahat yesin içsin diye. psikolojik sorunları var ya, aman yesin içsin
bir dediği iki olmasın. ah ulan kahpe dünya!
demem o ki, çok
seviyorum diyen kız sevgilisinden ayrıysa önüne gelen ile ilişkiye
girebiliyor. bu namus kavramından da bağımsız bir konu, salt aldatmayı
cinsel anlamda düşünmemek lazım. ''sevgilimi çok seviyorum'' diye
diretmesinin altındaki gerçek ise malum, toplum baskısı ve herkesin
gözünde aklanma hissiyatı. sonuçta olan bu tür delikanlılara oluyor
işte. bak şimdi aklıma geldi bir ara demiştim ki bu kaltağa, ''bu çocuk
seni aldatmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir'' diye, ''haklısın, o
beni asla aldatmaz bunu çok iyi biliyorum ben'' demişti amk sürtüğü.
rezalete gel, rezilliğe gel. masada kalan adamın hikayesini, bu olayda
nereye oturtacağımı halen çözemedim. yalnız gerçek olsa bile sonuç
değişmiyor. hastalığı ise tam bir bahane, oraya takılı kalmayın sakın.
evet
bir dersimizin daha sonuna geldik gençler, konuyu iyice kavradınız
sanırım. neymiş kıssadan hissemiz; bir; her türlü genelleme yanlıştır.
iki; istisnalar kaideyi bozmaz. üç; amı olanın imanı olmaz. koyun
bunları cebinize. hadi bakalım.