26 Kasım 2013 Salı

çok sevmesine rağmen aldatan kız

- çok yakışıklısın :)
+ ben seni göremediğim için bir şey diyemiyorum :)
- ..da mı oturuyorsun?
+ evet. sen?
- bende. yakınmışız birbirimize :)
+ telefonunu verir misin, arayayım seni.
- şimdi olmaz, yarın ara. 05..

(uzun zamandır girmediğim bir arkadaşlık sitesinde, gecenin üçünde hiç tanımadığım birisiyle yaşadığım diyalog)

gecenin üçünde aradım. bu tür sitelerden beklenti bellidir, bilirsin. kısa ve net olmakta fayda var. yekten ''adres ver geleyim'' dedim. bunu hangi cesaretle söylediğimi hatırlamıyorum yalnız. büyük ihtimal alkolün de etkisi vardır. ''yarın görüşürüz, şimdi uyumam lazım'' dedi ve telefonu kapattı. bende uyudum. öğlene doğru telefon açtım, buluşacağımız yeri ve saati konuştuk. akşam üstü gibi aradım, ''ben geldim, tam köşe başındayım'' dedim. ''bende geldim ve şu an seni görüyorum'' dedi. arkana bak dedi, baktım.

internetten düşürebileceğin bir kız düşün. günübirlik eğlenmek isteyen, tek gecelik ilişki yaşamak isteyen bir kız. bir de bu kızın güzellik katsayısını düşün. en güzelini düşün en güzelini, hayalin kralını kur atış serbest lan. gözünün önüne getirebildiğin hatun, benim karşımda duran hatunun eline su dökemez aga. bir afet ki, sorma. bana doğru süzülerek geliyor. gerçekten o olduğuna inanamadığım için köşeyi döndüm. o saniyeler içinde aklımdan geçen tek şey, onunda köşeyi dönüp dönmeyeceği. yanıma gelmeyebilir, geçip gidebilir, seni gördüm ve beğenmedim diyebilir. ne hissederse onu yapsın istedim. hemde ta en başından.

geldi yanıma. göz göze geldik, gözlerimi kaçırdım hemen. nasılsın diyebildim sadece. ''iyiyim de, hayırdır beğenmedin mi beni'' dedi hemen ardından. ''anlatırım, yürüyelim mi'' tadında bir cümle kurdum sanırım. şokta olduğumu belli etmemem lazım ama elimde değil. o esnada yürümeye başladık. ''yanlış anlama ama senin gibi bir hatun beklemiyordum'' diyebildim, yaklaşık iki dakikalık bir suskunluktan sonra. ''nasıl yani, neyim varmış benim'' diye üsteledi. neyin yok ki diyecek oldum, diyemedim tabii. karnın aç mı dedim, aç dedi. hadi bir şeyler yiyelim, benimde karnım acıktı dedim. ''şurada bir yer var, çok güzel bamya çorbası yapıyor'' dedi. peki oraya gidelim dedim. yürürken, burada öğrenci olduğunu söyledi. son sınıfta okuduğunu, yıl sonunda okulunu bitirip memleketine gideceğini de söyledi. dinliyorum ben. bu arada yürüdüğümüz yol, belediye başkanından yıllarca aşındırarak yenilenmesine vesile olduğum için bedel istemeyi düşündüğüm yol. ömrümün büyük bir bölümünün güzergahı bir nevi, beni tanıyan insan sayısının en fazlalaştığı yol. yani yıllardır ve her gün en az 5 kere tek başına yürüdüğüm yolda, taş gibi bir hatunla yürüyorum. yakın arkadaşlardan birisi görür de ''napıyon olum sen, ne işin var senin bu hatunun yanında? elemanlar bir saattir mekanda bekliyor, bu gün eşli king günü unuttun mu hemen yarrağımın kafası seni'' derse diye (bunu bile düşündüm o an, evet) adımlarımı büyük büyük attığım yol. neyse mekana geldik sağ salim, oturduk karşılıklı. siparişlerimizi verdik, yavaştan birbirimize bakıyoruz ve yüz hatlarımızı mekanın ışığında sevecenleştirmeye çalışıyoruz. yemekler geldi, tam kaşığa dokunacaktı ki telefonu çaldı.

arayanın sesini duyuyorum ama ne dediğini anlayamıyorum. arayanın erkek olduğunu anlıyorum ve telefondaki çocuk buna bir şeyler soruyor, bu da sadece evet ve hayır diyerek gayet açıklayıcı cevaplar veriyor. bir ara hatun, telefondaki erkeğe ''hani seninle çorba içtiğimiz yer var ya, oradayım şu an'' dedi. arkadaşı herhalde dedim. kapattı telefonu, hayırdır kim o dedim istemsizce. sevgilim dedi direkt. hani kızgın kumlardan serin sulara atlarsın ya, öyle bir serinlik kapladı vücudumu. oh amk dedim içimden, şok üstüne şok dedikleri buymuş meğersem. ağzım, burnum geçici bir süre şokella yemiş çocuk suratı gibi saçma sapan oldu. mimiklerimi kontrol edemiyorum, yanağımda etler sekiyor toplayamıyorum. bir süre sonra ancak ''hmm'' diyebildim. yemeğimizi bitirdik. içimden diyorum ki, hatun bize yol verecek. kartlarını açık oyna amk, kaybedecek bir şeyin yok. bu esnada dışarıya çay içmeye çıktık, restoranın önüne. sandalyelere oturduk mekan sahibi çay getirdi. birer sigara yaktık, derken;

- psikolojik sorunlarım var. bak, bunu (''yalnızlıktan ölüyorum'' yazmış bir sosyal paylaşım sitesinde, cebinden o yazıyı gösteriyor) dün gece seninle konuşurken yazdım. sevgilimden sadece mesafe olarak ayrıyım ve onu gerçekten çok seviyorum. ilaç kullanıyorum ve konuşmaya ihtiyacım var. beni gerçekten dinleyecek birilerine ihtiyacım var. anlıyorsun değil mi?

içimden, ''yol vermeye başladı bu'' dedim. dışımdan ise; ''tam adamına geldin o zaman. dinlemesini severim ben. yardımcı olmasını da severim. güzel oldu böyle açık konuşman, sevindim'' diyebildim. kalkalım, bir yerlerde bir şeyler içelim diye de ekledim. ha bu arada, mekandan kalkarken hesabın hepsini o ödemiş, ben montumu almaya girerken içeriye. mekandan çıkarken, ''sende gideceğimiz yerde ödersin, kızma hemen'' dedi. peki dedim, çıktık mekandan. güzel bir mekana gittik, gençler falan takılıyorlar genellikle ama ben pek gitmem öyle yerlere. zati yanında hatun olması lazım, senin genç olman lazım, ki ben genç de değilim. neyse, oturduk bir şeyler söyledik. muhabbet ilerleyecek ama nereye? havadan, sudan konuşmaya mecalim yok. sevgilinden, psikolojik sorunlarından bahsetsene dedim. başımdan bir olay geçti, ama sevgilimle alakalı değil dedi. psikolojim o yüzden bozuk, seninle o yüzden buluşmak istedim dedi. sen güvenilir birisine benziyorsun dedi. sen iyi birisine benziyorsun dedi. hatta bir ara ''benzemez kimse sanaaa, tavrına hayran olayımmm'' diyecek gibi oldu, bende ''sadede gel amk'' diyecek raddeye geldim.

doğru dürüst başından geçenlerin hiçbirini ve sevgilisiyle olan ilişkisini anlatmadan, yani öyle ahım şahım bir şeyler paylaşmadan ve üstün körü konuları birlikte ortaya karışık yaparak muhabbeti bitirdik. hesabı ödedim ve mekandan kalktık. koluma girdi yürürken, nereye gidelim dedim. ''saat geç oldu, yarın sınavım var eve gideyim ben'' dedi. bende geleyim mi dedim, olmaz ev arkadaşım var dedi. iyi o zaman bize gideriz dedim. nasıl yani dedi. bize gideriz işte, nasılı mı var dedim. evde kim var dedi. annem var dedim. annen bir şey demez mi dedi. demez, o bana güvenir dedim. bu konuşmadan yaklaşık otuz saniye sonra kendimi; artık benim evime gidiyor olduğumuzu ve potansiyel bazda kendi evine validesi de evindeyken kız atan dallama rolüne alıştırmaya başladım. mekanda aldığımız hafif alkolün, bünyedeki yoklukla yoldaş olup bu denli bir saçmalığa dönüşeceğini kestiremedim demek ki. neyse, kolumda taş gibi bir hatunla bizim evin sokağına girince anladım ki dönülmez akşamın ufkundayım ve vakit çok geçti. bu son fasıldır ey ömrüm demek istedim o an, ama nasıl geçersen geç diyemedim amk.

apartman kapısını açtım, eve doğru çıkmak için asansörü çağırdım. yolda yürürken, sırf kolunun koluma değmesiyle doğru orantılı bir cinsellik hissetmişim sanırım. keza aniden, ''şimdi asansöre binip altıncı kata çıkacağız, sonra tekrar zemine ineceğiz. sonra tekrar altıncı kata çıkıp, yine zemine ineceğiz. çünkü benim evim ikinci katta'' dedim ve güldüm. o da güldü. şimdiki gençlerin o meşhur ''aha güldü, demek ki verecek'' tadını yakaladım yani. o kadar da mal değiliz amk, ayrıntılarla geçti lan bizimde gençliğimiz. neyse, apartmanımızın asansörünü kısa bir zaman diliminde de olsa çok yönlü kullanmayı tatbik etme fırsatımız oldu.

eve geldik, anahtarım olmasına rağmen zili çaldım. valide, acun ılıcalı sendromuna ta acun firardayken yakalanmış bir yurdum kadını. genelde akşamları eve geldiğimde kapıyı açar açmaz, ''gel gel, bak bir izle şunu çok güzel'' tadında açtı kapıyı kadıncağız. karşısında bir adet oğul ve hemen yanında güzel mi güzel şirin mi şirin evlendiğinde evinin kadını çocuklarının anası olabilitesi son derece kuvvetli bir hatun gördü. sanki o an bizi bekliyormuş gibi, ''hay allah nerede kaldınız, bende çay koydum sizi bekliyordum muhteremler'' edasıyla buyur etti. oturma odasına geçtik, tanıştırma faslı olması lazım ama ne diye tanıştıracağım. anne dedim bu x, x dedim bu anne. sadece bunu yapıp oturdum koltuğa, akışına bıraktım her şeyi. genelde valide benim alkollü olup olmadığımı, gözlerimden ve sesimden anlayacağı için hafif çakır keyfi halimi ilerleteyim istedim. ilerleteyim ki zaman kazanayım, sonra anlatırım bir ara diye düşündüm sanırım. o ara içimden, ''anne bak x ile yeni tanıştım ve x'in y olma ihtimali hiç yok. şurada iki gram gönül eğlendireceğim, durduk yere problem çıkarma gözünü seveyim'' diyorum. sonra yine içimden ''ulan annen böyle bir insan değil ki, hayvan insanı. neyin derdindesin lan sen, bak dalgana işte amk'' ile kendime çakıyorum. huzurlu bir huzursuzluk yani.

acun ılıcalı'nın, ülkenin tüm beyinsizlerini bir araya toplayıp gerçekleştirmekte hiçbir sakınca hissetmediği o güzelim programlarından bir tanesini, x, y ve z olarak izleme gafletinde bulundul yaklaşık beş dakika. (yalnız şimdi dikkat ettim de, bu detaylara ne gerek var lan. ne güzel ciddi ciddi başlamıştım. gerçekten de konuyu amma dallandırıp budaklandırıyorum ha. sadece dallandırsam iyiydi de, budaklandırmam da ekstradan oldu. neyse özeleştiriyi sizden öğrenecek değiliz lan, okuyun işte) bir ara n'olduysa oldu ve ''anne biz birer kahve içip uyuyacağız. x'in yarın erkenden okula gitmesi lazım, sen benim odadaki diğer yatağı yapıver bir zahmet'' dedim. evet direkt söyledim bunu, fütursuzca. (yalnız şöyle bir algı oluşmasın kafanızda, öyle eve karı kız atan bir adam değilim. büyük ihtimalle de bu ilk ve sondu. zati gençliğinde hatunları sadece pastahaneye götürebilen ve eve kız atma deyimini sizlerden öğrenen bir nesilin evladıyız, yaramı deşmeyin) çünkü validenin bana güvendiğine inanıyorum, keza backgroundumuz ve sicilimiz hep temizdi amk. karıya, kıza yanlış yapacak bir nesil değildik lan biz! höööst! iyice saçmaladım lan.

mutfağa geçtik hatunla beraber. yalnız ibneliğe bahele validenin yanında x, başbaşa kalınca hatun oldu amk. yokluk işte hep bunlar. türk kahvesini iyi yaparım dedim, iyi de yaparım cidden. kahvelerimizi içtik, mutfağın yanındaki oda benim oda. valide hatuna pijama falan çıkardı, yaptığı yatağın üstüne koydu. hatun da kapıdan bunu görünce, tipik misafir modundan çıkıp hadi yatalım artık moduna girdi. anne dedim biz yatıyoruz, geçtik odaya kapattık kapıyı. soyundu bu, bende soyundum. pijamalarını giyindi sonra, bende giyindim. ona ayak uyduruyorum yani, o giyinmese bende giyinmezdim. ışıkları kapattık, yattık. sanırım o ara aldığımız alkolün ve kalorifer sıcaklığının da etkisiyle yanmaya başladık. oda gereksiz derecede sıcak, havasız kaldık diyebilirim. neyse, ben bunun yatağına doğru bir hamle yaptım. o da beni bekliyor gibi pikeyi attı üstünden. derken valide koşar adım mutfağa girdi, ayak seslerini duyduk. far görmüş tavşan gibi odanın tam ortasında yarı çömelir vaziyette kaldım bir an. benim odanın zemini parke, takır tukur etmesin diye kıpırdayamadım da. valide anlayacak, hmm uyumuyor bu ibneler diyecek. doğuştan orijinal çerkestir kendisi, inadı inattır. yarım saat çıkmadı mutfaktan, ortalıkta bulaşık yoktu ama yarım saat bulaşık yıkadı gürleye gürleye. dedim bu iş yaş, uyuyalım. yaklaşık iki saat sonra uyandırdı beni hatun, gece bir buçuk olmuş. horlamandan uyuyamadım dedi. iyi dedim, ben uykumu aldım geç şöyle bakalım. bir, iki atraksiyon yaşadık gecenin bir yarısı. valide uyumamış daha, tv'nin ışığını görüyorum.

sabah oldu, kalktık apar topar çıktık evden. valide garibim kahvaltı hazırlamaya kalktı. yok dedim anne x okula geç kalıyor, ben onu bırakıp gelirim dedim. çıktık evden, hatunun hemen bizim eve çok yakın mesafedeki evine gittik. evinde üstünü değiştirdi, beni ev arkadaşıyla sadece ismen de olsa tanıştırdı. sonra tekrar evlerinden çıkıp okula gitmesi için dışarı çıktık, yolda minibüs durağına geldiğimizde sevgilisi aradı bunu. ''aşkım okula gidiyorum, şimdi minibüs gelecek. okula varınca ararım seni'' dedi ve kapattı telefonu. okuluna gönderdikten sonra bende evime döndüm ve valideyle bir şey konuşmadan uyudum tekrardan. öğlen gibi kalkıp bir durum muhakemesi yapayım dedim kendi kendime, bu hatunla dün ne yapıyorduk bugün ne yapacağız düşünceleri sardı dört bir yanımı. dedim elleme, akışına bırak. hem sevgilisi varmış, fazla da konuşmuyoruz zaten. bu ayar iyi lan işte dedim, gittiği yere kadar gitsin elleme. ev arkadaşıyla da tanıştırdı beni, daha ne olsun. evine giriş, çıkış da serbest artık. akşam oldu, aradım bunu neredesin diye. eve geldim, gelsene dedi. gelmez miyim amk dedim, içimden tabii. hatta var mı bir ihtiyaç dedim, babacan bir tavırla. yok dedi, biraz alkol aldım götürdüm içeriz diye. o akşam onun odasında kaldım ve onun yatağında yattım. iki veya üç defa aradı sevgilisi bunu, benimle aynı yataktayken konuşuyor onunla. aşkım, cicim, bitanem v.s. hatun seks manyağı ama ben durum psikolojisinden daha kurtulamamışım. ulan hem hatun taş gibi, hem o çocuğu gerçekten seviyor, hem ne olacak bizim halimiz derdindeyim. yalandan, kocaman, rengarenk, geçici, oyuncak zaferler gibi buruşturulup fırlatılmış bir kağıt parçası tadı var dudaklarımda. şimdiki gençler gibi sadece seks düşünebilsek keşke, olmuyor işte amk yaradılışımız da var bir sıkıntı.

ertesi gün biraz erken kalktık, okuldan önce hastaneye gitmesi ve yeni ilaçlar alması lazımmış. tamam dedim, bende geleyim seninle. düştük yola ama elele değiliz, hatta koluma da girmiyor. dedim demek ki ayar bu, sıkıntı yok. gittik hastahaneye, sıra almadan girdi bu kendi doktorunun yanına. kadın doktoru yeni bir ilaç yazmış, sakinleştiri gibi bir şeymiş. çıktık hastahaneden, eczanelere soruyoruz ilacı. yok. ilaç yok. ulan diyorum bu nasıl bir ilaç, eczacıya soruyoruz ''depoda bile yok bundan ama beklerseniz getiririz'' diyor. beş, on derken bir eczaneden bulduk. yeşil reçeteli bir ilaçmış kendisi, en zor bulunanından. neyse verdim parasını, al dedim bulduk ilacını. sevindim bir yandan, ilaç çok zor bulunuyormuş gerçekten ve bulduk diye. dedim hep böyle mi oluyor, yok dedi bu ilacı ilk defa kullanacağım. eczaneden çıktık, ben buradan bir arkadaşıma gideceğim dedi. bir daha görüşmeyelim, kendine iyi bak dedi. çok net ve direkt. ortada fol ve yumurta ikilisinin zerresi yok lan. öptü yanağımdan ve gitti.

gidiyor bu. öylece kalakaldım ben. ardından bakıyorum ''dönerse senindir'' avuntusuyla, dönmedi de. vay amk, bu kadar basit miydi lan. akşamı zor ettim, ama aramadım. o gece, onunla tanıştığımız siteye girdim oraya girecek mi tekrardan diye. baktım seninkisi orada. yeni arayışlar gibisinden iğneleyici bir şeyler yazdım siteden, yok dedi sadece zaman geçiriyorum zaten şimdi yatacağım dedi. sonra çıktı hemen. ertesi gün oldu, dedim bu böyle olmayacak. aradım. açtı. açmasa iyi ama açıyor işte. bitirdiysen bitir değil mi, neyini evelettirip gevelettiriyon amk. dedim nasılsın, iyiyim dedi. neredesin dedim, okuldayım dedi. konuşmak istiyorum dedim, olur dedi. şurada bekle, orada buluşalım dedi. iyi dedim oraya gidiyorum şimdi. geldi bu, oturduk bir şeyler yedik. yemekteyken sevgilisi aradı, rutin konuşmalarından birini yaptı yine. iyiyim, sen nasılsın v.s. ser verip sır vermiyor sevgilisi hakkında ama, işin tılsımı orada. garip bir durum. neyse, dedim bak ben seninle ayrılmak istemiyorum. sen ağır abisin, eğlenceli değilsin falan dedi. dedim sende eğlenceli sayılmazsın, hem hastasın ve hasta olduğun için konuşmak istediğin için benimle tanışmıştın. bırak devam edelim, birbirimizin dertlerine ortak olalım dedim. olmaz, istemiyorum ben dedi. yemeği bitirdik, kalktık. iki dakika önce o ''olmaz istemiyorum ben'' diyen hatun ''bizim eve gidip benim odamı birlikte temizleyelim mi'' dedi. al buyur buradan yak, silkeler misin sabaha mı bırakırsın? bizde neyin melankolisini yaşıyorsak, tamam dedim ne diyeyim.

gittik evine, ev arkadaşı erkek arkadaşıyla beraber evdeymiş. ev arkadaşının erkek arkadaşıyla da tanıştık, merhaba merhaba hesabı. bizimkisi ''biz, bizim odayı temizlemeye geldik'' dedi. ciddi ciddi odasını temizledik, yorulduk falan. dahası, ara sıra gittiği spor salonuna o gün benimle buluştuğu için gidemedi diye, onunla beraber odasında plates yapmak zorunda kaldım. çocuk gibi lan karı, bir öyle bir böyle derken aptal etti beni. neyse akşam oldu, ben kendime gittim bira aldım geldim. sana içmek yok, ilaç alıyorsun zaten dedim. ilk ilacını bir gece önce almış. o gece de aldı, ilaç etkisin hemen gösteriyor ve bu ayakta bile zor duruyormuş. sendelemeye başlıyormuş falan. bir de biraz daha duygusala mı bağlatıyor ilaç nedir, aldı bütün aile albümünü tek tek göstermeye başladı bana. dedim şimdi de yakınlaşmak mı istiyor nedir yani. bir kutu bira içmişti bu arada. sonra uykumuz geldi, hadi uyuyalım dedi. yine bu arada sevgilisi arıyor ve aşkım, cicim, balım son sürat devam ediyor. odasına geçtik.

bir birliktelik daha yaşadık o gece. ikinci seansa geçmek üzereydik ki, hiç olmaması gereken bir telefon geldi. evet yine sevgilisi aradı. yataktayız, çırılçıplak vaziyetteyiz ve kulağı kulağımın dibinde sevgilisiyle konuşuyor. çocuk belli ki çok seviyor, duyuyorum sesinden anlaşılıyor ama seninkisi oralı değil. soğuk konuşmalarla geçiştiriyor çocuğu, hiç olmadığı gibi. telefonu kapatır kapatmaz, hiç kimseyle konuşmamış hele hele sevgilisiyle hiç konuşmamış gibi kaldığımız yerden devam etmek istedi. dedim bu çocuk seni çok seviyor. nereden anladın dedi, sesinden dedim. doğruldu yatağında. neden böylesin sen dedim, anlat neden böyle oldun dedim. bu sevgilisi varken, başka bir memlekette birisiyle tanışmış. adam evliymiş, çocuk sahibiymiş ve çok zenginmiş. bunu çok sevmiş ve bununla evlenmek istemiş. bu da şimdiki sevgilisini sevdiğini ve onu bırakamayacağını söylemiş. adam hastaymış ve ameliyat olmaktan korkuyormuş. bu bir gün adamı zorla ikna etmiş ve adam ameliyat olmuş. sonuç malum, adam masada kalmış. adamın en yakın arkadaşları, buna ''o sadece seni sevdi. seni çok sevdi'' demiş. bu da kahrolmuş, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen unutamamış ve tedavi görmeye başlamış. ağlaya ağlaya anlattı bunları. ne seks kaldı, ne heves tabii. o gece sadece, ''beni hiç üzme bir daha olur mu'' diye bana sarılarak uyumak istediğini hatırlıyorum. sonrasında da sessizce uyumuştuk.

sabahına erken kalkıp eve gittim, duş falan aldım. bir gün önceden gerilim filmi istemişti, akşama doğru da onları tedarik ettim ve evine gittim. evde sadece ev arkadaşı vardı, kendisi okuldan arkadaşlarıyla dışarıdaydı. akşam sekize kadar bekledim, gelmeyince kalktım çıktım ve arkadaşlarımın yanına gittim. dile kolay dört gündür beni gören yok, oturup biraz kafa dinledim. gece oniki gibi mekandan ayrılıp evime gittim. bu gece rahatsız etmeyeyim, film mi izleyecek ders mi çalışacak ne yapacaksa yapsın bende güzel bir uyku çekeyim dedim. mental olarak yorulduğum zaman o geceydi sanırım. yine dayanamayıp mesaj attım, uyuyor musun diye. iki bira kap gel hadi diye cevapladı. beynimi sikeyim, ne güzel pijamalarımı bile giymiştim. kalkıp, giyinip valideye sıkıntı yok mesajı vererek düştüm yola. vardım eve, bu seninkisi cidden ders çalışıyor. ev arkadaşı ve onun erkek arkadaşı da evdeler. bira yerine şarap almıştım o gece. şarabı bitirdik ve yine her zamanki gibi hadi uyuyalım artık yatağımıza gidelim dedi. peki dedim. sevişmek istemiyordum ama, konuşmak istiyordum daha çok. anlatsın istiyordum bazı şeyleri, ciddi anlamda paylaşsın istiyordum.

''bu gece seninle tanıştığımız o siteye girdim. bir doktorla tanıştım, doktor olduğunu söyledi yani. çok değil, on dakika kadar konuştuk'' dedi. yatakta bana sarılı vaziyette yatarken söyledi bunları. beş dakika sessiz kaldım, sonra ''sen yapmazsın öyle şeyler'' dedim. nereden biliyorsun dedi, ben sana güveniyorum sen öyle bir kız değilsin dedim. sadece birbirimize sarılıp uyuduk.

sabah okula biraz geç gidecekti, bizde geç kalktık. kahvaltı yaptık beraber ve odasına giyinmeye geçtik. o sırada telefonu çaldı. yalnız çalan telefon sevgilisinin, annesinin, arkadaşlarının aradığı ve konuştuğu telefon değildi. çünkü o telefon masanın üzerindeydi ve kapalıydı. montunun cebinden bir telefon çıkardı ve koşar adım tuvalete doğru gitti. ev arkadaşı ve sevgilisi evde değildi, onlar biz kalkarken gitmişlerdi. hemen arkasından gidip tuvaletin yanında ne konuştuğunu duymak istedim. benim eve gelemezsin, ev arkadaşım var dedi. senin oraya (başka bir ilden bahsediyor) gidelim, orada gezeriz dedi. karşıdaki erkeğin sesini de duydum, herif arabasıyla gelip bunu buradan alacaktı. günlerden cuma günü oluyor bu olay, cumartesi için sözleştiler. telefonu kapatmasına yakın hemen odaya geçtim, hiçbir şey duymamış gibi elimde kendi telefonumla oynamaya başladım. dayanamadım tabii ve kiminle konuştun diye sordum. ''dün gece söylemiştim ya, doktor çocuk ile konuştum'' dedi. buluşacak mısın onunla dedim. seni ilgilendirmez dedi. giyindik, dışarı çıkacaktık o okuluna ben evime gidecektim. aşağıya inene kadar hiç konuşmadık, minibüs durağına gelmeden hemen önce benim evimin sokağına kadar beraber yürüdük ve durdum. ''sen kazandın. bir daha kesinlikle görüşmeyeceğiz. bende bildiğin adamlardan değildim, kendine iyi bak'' dedim ve yüzüne bile bakmadan yanından ayrıldım.

eve geldim. garip bir duygu var üzerimde. bana ne oluyorsa artık. sevgilisini benimle defalarca aldatan bir hatun, hemde taş gibi bir hatun beni gözünü kırpmadan harcayabilirdi. ya ne olacaktı ki sanki. neyi bekliyordum yani, ne demesini bekliyordum ki! komple uyudum o gün, evden dışarı çıkmadım. ertesi gün yani cumartesi günü, öğlen bir gibi aradım bunu. içimde çok garip hislerle aradım. açtı yine amk. niye açıyorsun lan telefonu! neredesin dedim, okulun verdiği yemekteyim dedi. önceden haberim vardı o yemekten, söylemişti. sonra ne yapacaksın, doktorunla buluşmaya gidecek misin dedim. seni ilgilendirmez dedi. gitme dedim, yapma dedim. beni çağırıyorlar içeriden, kapatmam lazım dedi ve kapattı telefonu. iki saat sonra aradım tekrardan, neredesin evde misin dedim. o şehrin adını söyledi, oradayım şu an dedi. dedim doğruyu söyle, evet dedi doğruyu söylüyorum oradayım dedi. ''hadi kapatıyorum ben, beni bir daha rahatsız etme. benim şimdi işim var'' dedi ve suratım kapattı telefonu. akşam üstü dört gibi oluyor bu olay.

akşam yedi buçuk, sekize kadar öylece o sevgilisi olacak çocuğu düşündüm. şimdi hassiktir lan diyebilirsiniz, yatarken iyiydi ama diyebilirsiniz de, inanın benim aklıma gelen ilk o çocuk oldu. sonuçta ben aşık değilim, bir şeyi değilim. tamam kendi menfaatim uğruna takıldım, günümü gün ettim belki ama o çocuğu seri bir şekilde aldatıyor olmasını hazmedemedim. kalktım evine gittim hatunun. evde olabilir diye, yalan söylüyordur diye, bir umut evine gittim. evde ev arkadaşı açtı kapıyı, eve girer girmez odasına baktım. diğer odalara baktım, yasadışı döküman arayan polis gibi aradım lan karıyı evin içinde. yok. o an karşıma çıksa direkt sevgilisini arayacağım ve ''güzel kardeşim, seni hatun böyle böyle yapıyor. çabuk gel'' diyeceğim. kendimi bile ateşe atacağım, o derece sinirlendim amk kaltağına. iyi ki çıkmadı o an karşıma, bir şekilde hayırlısı oldu diyelim. ev arkadaşına nerede biliyor musun dedim. arkadaşlarımda kalacağım, bu gece gelmeyeceğim dediğini söyledi. dedim arasana onu kendi cebinden, neredeymiş öğrensene bir. kız telaşlandı doğal olarak, ne oldu kötü bir şey mi oldu demeye başladı. dedim sen ara, anlatırım ara. aradı, çalıyordu ama açmadı. iki, üç, beş, yedi, on kere arattım. hepsinde çaldı ama açmadı. aradığı numaraya baktım, bendeki numara değildi. tahmin ettiğim gibi yani. bendeki numara ile doktorun aradığı numara, bu işler için gizli kullandığı telefona ait. ev arkadaşına sordum, bende kayıtlı olan numara sende var mı diye. baktı, yok dedi. geç bakalım içeriye, seninle konuşalım biraz dedim.

seninle oturup hiç konuşmadık ama ben kimim, ne iş yapıyorum biliyor musun dedim. matematik öğretmeni olduğumu söyledi. güldüm. beni matematik öğretmeni olarak tanıtmış ev arkadaşına. peki dedim 4 gündür sizdeyim, x ile her gece aynı yatakta uyuyoruz böyle öğretmen öğrenci ilişkisi mi olur dedim. o da güldü, tahmin ediyordum ama inanamıyordum dedi. neden, daha önce benim gibi eve aldığı erkek olmadı mı hiç dedim. oldu, ama bir defa oldu. üç yıldır aynı evdeyiz, sen ilksin en uzun gelip giden olarak dedi. gülüştük falan. sonra eve erkek arkadaşını çağırmak istedi, onunda bunları duymasını istedi. şüpheleniyorlarmış tabii de, ihaleyi benim üzerime yıkmalarını da ben istemedim. erkek arkadaşı da geldi, konuşmaya devam ettik. bu hatun sevgilisini gerçekten seviyor mu sence dedim. sanmıyorum artık ama o çocuk bunu çok seviyor, aylarca burada kaldık çocuk buna tapıyor dedi. sevgilisini benimle aldattı, başkasıyla da aldatırsa şaşırır mısın dedim. hiç şaşırmam dedi. peki seni de aldatırsa dedim, nasıl yani dedi. şu an arkadaşlarında değil, başka bir ilde benimle tanıştığı siteden bulduğu bir adamla yatmaya gitti desem inanır mısın dedim. yapmaz öyle şey, inanmıyorum dedi. ama senin neden bunları söylediğini biliyorum dedi. o çocuğa üzüldün değil mi dedi. nereden anladın dedim. o çocuk aradığında hatun konuşurken, hep beni izlemiş lan kız. benim o çocuğa üzüldüğümü bir şekilde anlamış. x o kadar yanlış yapıyor ki, o çocuk şimdi buraya gelip bunun bu halini görse hiçbir şey demeden çekip gider. o kadar çok seviyor çünkü dedi. anlatmana gerek yok, anladım zaten dedim. ben, ev arkadaşı ve onun erkek arkadaşı oturduk bu kaltağın o çocuğu ben dahil önüne gelenle aldatmasına üzülmeye başladık lan. yine bir nebzede olsa kendi adıma üzüldüğümü zannedenleriniz olabilir; parasız pulsuz, yedirip içirmeden, gezdirip tozdurmadan alacağım kadar zevki aldığım bir hatundan bahsediyorum. ''beni de aldattı amk orospusu'' hissiyatı zerre kadar olsa, bu kadar yazmışız o iki satırı da eksik etmeyiz herhalde. yok öyle bir şey.

neyse, bu ev arkadaşının erkek arkadaşı ''ben sevgilimi bu hatunla aynı evde koymam artık. bize taşınırsın sen, o da ne hali varsa görsün'' demeye başladı. hatta kız, bizimkinin sevgilisi olan çocuğa telefon açmayı bile düşündü. x böyle böyle yapıyor, haberin olsun demek istedi benim gibi sanırım. ''hooop, o bizi aşar. ben bunları bunun için anlatmadım. hem ben anlatmasaydım da, siz benim onunla neler yaptığımızı gayet iyi biliyordunuz. anlattık diye değişen bir şey yok, siz sadece o çocuk ile olan ilişkisini düzeltmeye bakın'' dedim. peki, falan, fişman derken mesaj çekti ev arkadaşı. msa burada, her şeyi anlattı, çabuk gel falan. bu hemen arıyor tabii, bir buçuk saate kadar oradayım diye. gelmiş bana mesaj atıyor bir de ''neredesin, öldüreceğim seni'' diye. ''amk orospusu yüzüme telefonu kapatıp sikişmeye giderken düşünecektin onu, insan gibi gitme dedim sana'' diye cevapladım. sanane ha sanane, senin paranı mı aldım ben. sadece bedenini kullandım o kadar, ben orospu değilim diye zırvaladı sonra. hem sevgilisini çok seviyormuş, onu kaybederse ölürmüş falan falan. ayrıca öyle şehir dışına falan da gitmemiş tamam mı, bir taraftarımızdan uydurmayalım yani. ulan kendi kulaklarımla duymasam, o kadar profesyonel yalan söylüyor ki anında inanacaktım. ezel'deki sahnede diyor ya, ''sus, çünkü konuşursan yalan olduğunu bilirim ama yine de inanırım'' diye aynı o hesap amk. ev arkadaşıyla ve sevgilisiyle götü toparlamaya çalışıyor şu an profesyonel orospumuz. çocuk ayda 500 lira gönderiyormuş bir de, bu buralarda rahat rahat yesin içsin diye. psikolojik sorunları var ya, aman yesin içsin bir dediği iki olmasın. ah ulan kahpe dünya!

demem o ki, çok seviyorum diyen kız sevgilisinden ayrıysa önüne gelen ile ilişkiye girebiliyor. bu namus kavramından da bağımsız bir konu, salt aldatmayı cinsel anlamda düşünmemek lazım. ''sevgilimi çok seviyorum'' diye diretmesinin altındaki gerçek ise malum, toplum baskısı ve herkesin gözünde aklanma hissiyatı. sonuçta olan bu tür delikanlılara oluyor işte. bak şimdi aklıma geldi bir ara demiştim ki bu kaltağa, ''bu çocuk seni aldatmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir'' diye, ''haklısın, o beni asla aldatmaz bunu çok iyi biliyorum ben'' demişti amk sürtüğü. rezalete gel, rezilliğe gel. masada kalan adamın hikayesini, bu olayda nereye oturtacağımı halen çözemedim. yalnız gerçek olsa bile sonuç değişmiyor. hastalığı ise tam bir bahane, oraya takılı kalmayın sakın.

evet bir dersimizin daha sonuna geldik gençler, konuyu iyice kavradınız sanırım. neymiş kıssadan hissemiz; bir; her türlü genelleme yanlıştır. iki; istisnalar kaideyi bozmaz. üç; amı olanın imanı olmaz. koyun bunları cebinize. hadi bakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder