26 Kasım 2013 Salı

çok sevmesine rağmen aldatan kız

- çok yakışıklısın :)
+ ben seni göremediğim için bir şey diyemiyorum :)
- ..da mı oturuyorsun?
+ evet. sen?
- bende. yakınmışız birbirimize :)
+ telefonunu verir misin, arayayım seni.
- şimdi olmaz, yarın ara. 05..

(uzun zamandır girmediğim bir arkadaşlık sitesinde, gecenin üçünde hiç tanımadığım birisiyle yaşadığım diyalog)

gecenin üçünde aradım. bu tür sitelerden beklenti bellidir, bilirsin. kısa ve net olmakta fayda var. yekten ''adres ver geleyim'' dedim. bunu hangi cesaretle söylediğimi hatırlamıyorum yalnız. büyük ihtimal alkolün de etkisi vardır. ''yarın görüşürüz, şimdi uyumam lazım'' dedi ve telefonu kapattı. bende uyudum. öğlene doğru telefon açtım, buluşacağımız yeri ve saati konuştuk. akşam üstü gibi aradım, ''ben geldim, tam köşe başındayım'' dedim. ''bende geldim ve şu an seni görüyorum'' dedi. arkana bak dedi, baktım.

internetten düşürebileceğin bir kız düşün. günübirlik eğlenmek isteyen, tek gecelik ilişki yaşamak isteyen bir kız. bir de bu kızın güzellik katsayısını düşün. en güzelini düşün en güzelini, hayalin kralını kur atış serbest lan. gözünün önüne getirebildiğin hatun, benim karşımda duran hatunun eline su dökemez aga. bir afet ki, sorma. bana doğru süzülerek geliyor. gerçekten o olduğuna inanamadığım için köşeyi döndüm. o saniyeler içinde aklımdan geçen tek şey, onunda köşeyi dönüp dönmeyeceği. yanıma gelmeyebilir, geçip gidebilir, seni gördüm ve beğenmedim diyebilir. ne hissederse onu yapsın istedim. hemde ta en başından.

geldi yanıma. göz göze geldik, gözlerimi kaçırdım hemen. nasılsın diyebildim sadece. ''iyiyim de, hayırdır beğenmedin mi beni'' dedi hemen ardından. ''anlatırım, yürüyelim mi'' tadında bir cümle kurdum sanırım. şokta olduğumu belli etmemem lazım ama elimde değil. o esnada yürümeye başladık. ''yanlış anlama ama senin gibi bir hatun beklemiyordum'' diyebildim, yaklaşık iki dakikalık bir suskunluktan sonra. ''nasıl yani, neyim varmış benim'' diye üsteledi. neyin yok ki diyecek oldum, diyemedim tabii. karnın aç mı dedim, aç dedi. hadi bir şeyler yiyelim, benimde karnım acıktı dedim. ''şurada bir yer var, çok güzel bamya çorbası yapıyor'' dedi. peki oraya gidelim dedim. yürürken, burada öğrenci olduğunu söyledi. son sınıfta okuduğunu, yıl sonunda okulunu bitirip memleketine gideceğini de söyledi. dinliyorum ben. bu arada yürüdüğümüz yol, belediye başkanından yıllarca aşındırarak yenilenmesine vesile olduğum için bedel istemeyi düşündüğüm yol. ömrümün büyük bir bölümünün güzergahı bir nevi, beni tanıyan insan sayısının en fazlalaştığı yol. yani yıllardır ve her gün en az 5 kere tek başına yürüdüğüm yolda, taş gibi bir hatunla yürüyorum. yakın arkadaşlardan birisi görür de ''napıyon olum sen, ne işin var senin bu hatunun yanında? elemanlar bir saattir mekanda bekliyor, bu gün eşli king günü unuttun mu hemen yarrağımın kafası seni'' derse diye (bunu bile düşündüm o an, evet) adımlarımı büyük büyük attığım yol. neyse mekana geldik sağ salim, oturduk karşılıklı. siparişlerimizi verdik, yavaştan birbirimize bakıyoruz ve yüz hatlarımızı mekanın ışığında sevecenleştirmeye çalışıyoruz. yemekler geldi, tam kaşığa dokunacaktı ki telefonu çaldı.

arayanın sesini duyuyorum ama ne dediğini anlayamıyorum. arayanın erkek olduğunu anlıyorum ve telefondaki çocuk buna bir şeyler soruyor, bu da sadece evet ve hayır diyerek gayet açıklayıcı cevaplar veriyor. bir ara hatun, telefondaki erkeğe ''hani seninle çorba içtiğimiz yer var ya, oradayım şu an'' dedi. arkadaşı herhalde dedim. kapattı telefonu, hayırdır kim o dedim istemsizce. sevgilim dedi direkt. hani kızgın kumlardan serin sulara atlarsın ya, öyle bir serinlik kapladı vücudumu. oh amk dedim içimden, şok üstüne şok dedikleri buymuş meğersem. ağzım, burnum geçici bir süre şokella yemiş çocuk suratı gibi saçma sapan oldu. mimiklerimi kontrol edemiyorum, yanağımda etler sekiyor toplayamıyorum. bir süre sonra ancak ''hmm'' diyebildim. yemeğimizi bitirdik. içimden diyorum ki, hatun bize yol verecek. kartlarını açık oyna amk, kaybedecek bir şeyin yok. bu esnada dışarıya çay içmeye çıktık, restoranın önüne. sandalyelere oturduk mekan sahibi çay getirdi. birer sigara yaktık, derken;

- psikolojik sorunlarım var. bak, bunu (''yalnızlıktan ölüyorum'' yazmış bir sosyal paylaşım sitesinde, cebinden o yazıyı gösteriyor) dün gece seninle konuşurken yazdım. sevgilimden sadece mesafe olarak ayrıyım ve onu gerçekten çok seviyorum. ilaç kullanıyorum ve konuşmaya ihtiyacım var. beni gerçekten dinleyecek birilerine ihtiyacım var. anlıyorsun değil mi?

içimden, ''yol vermeye başladı bu'' dedim. dışımdan ise; ''tam adamına geldin o zaman. dinlemesini severim ben. yardımcı olmasını da severim. güzel oldu böyle açık konuşman, sevindim'' diyebildim. kalkalım, bir yerlerde bir şeyler içelim diye de ekledim. ha bu arada, mekandan kalkarken hesabın hepsini o ödemiş, ben montumu almaya girerken içeriye. mekandan çıkarken, ''sende gideceğimiz yerde ödersin, kızma hemen'' dedi. peki dedim, çıktık mekandan. güzel bir mekana gittik, gençler falan takılıyorlar genellikle ama ben pek gitmem öyle yerlere. zati yanında hatun olması lazım, senin genç olman lazım, ki ben genç de değilim. neyse, oturduk bir şeyler söyledik. muhabbet ilerleyecek ama nereye? havadan, sudan konuşmaya mecalim yok. sevgilinden, psikolojik sorunlarından bahsetsene dedim. başımdan bir olay geçti, ama sevgilimle alakalı değil dedi. psikolojim o yüzden bozuk, seninle o yüzden buluşmak istedim dedi. sen güvenilir birisine benziyorsun dedi. sen iyi birisine benziyorsun dedi. hatta bir ara ''benzemez kimse sanaaa, tavrına hayran olayımmm'' diyecek gibi oldu, bende ''sadede gel amk'' diyecek raddeye geldim.

doğru dürüst başından geçenlerin hiçbirini ve sevgilisiyle olan ilişkisini anlatmadan, yani öyle ahım şahım bir şeyler paylaşmadan ve üstün körü konuları birlikte ortaya karışık yaparak muhabbeti bitirdik. hesabı ödedim ve mekandan kalktık. koluma girdi yürürken, nereye gidelim dedim. ''saat geç oldu, yarın sınavım var eve gideyim ben'' dedi. bende geleyim mi dedim, olmaz ev arkadaşım var dedi. iyi o zaman bize gideriz dedim. nasıl yani dedi. bize gideriz işte, nasılı mı var dedim. evde kim var dedi. annem var dedim. annen bir şey demez mi dedi. demez, o bana güvenir dedim. bu konuşmadan yaklaşık otuz saniye sonra kendimi; artık benim evime gidiyor olduğumuzu ve potansiyel bazda kendi evine validesi de evindeyken kız atan dallama rolüne alıştırmaya başladım. mekanda aldığımız hafif alkolün, bünyedeki yoklukla yoldaş olup bu denli bir saçmalığa dönüşeceğini kestiremedim demek ki. neyse, kolumda taş gibi bir hatunla bizim evin sokağına girince anladım ki dönülmez akşamın ufkundayım ve vakit çok geçti. bu son fasıldır ey ömrüm demek istedim o an, ama nasıl geçersen geç diyemedim amk.

apartman kapısını açtım, eve doğru çıkmak için asansörü çağırdım. yolda yürürken, sırf kolunun koluma değmesiyle doğru orantılı bir cinsellik hissetmişim sanırım. keza aniden, ''şimdi asansöre binip altıncı kata çıkacağız, sonra tekrar zemine ineceğiz. sonra tekrar altıncı kata çıkıp, yine zemine ineceğiz. çünkü benim evim ikinci katta'' dedim ve güldüm. o da güldü. şimdiki gençlerin o meşhur ''aha güldü, demek ki verecek'' tadını yakaladım yani. o kadar da mal değiliz amk, ayrıntılarla geçti lan bizimde gençliğimiz. neyse, apartmanımızın asansörünü kısa bir zaman diliminde de olsa çok yönlü kullanmayı tatbik etme fırsatımız oldu.

eve geldik, anahtarım olmasına rağmen zili çaldım. valide, acun ılıcalı sendromuna ta acun firardayken yakalanmış bir yurdum kadını. genelde akşamları eve geldiğimde kapıyı açar açmaz, ''gel gel, bak bir izle şunu çok güzel'' tadında açtı kapıyı kadıncağız. karşısında bir adet oğul ve hemen yanında güzel mi güzel şirin mi şirin evlendiğinde evinin kadını çocuklarının anası olabilitesi son derece kuvvetli bir hatun gördü. sanki o an bizi bekliyormuş gibi, ''hay allah nerede kaldınız, bende çay koydum sizi bekliyordum muhteremler'' edasıyla buyur etti. oturma odasına geçtik, tanıştırma faslı olması lazım ama ne diye tanıştıracağım. anne dedim bu x, x dedim bu anne. sadece bunu yapıp oturdum koltuğa, akışına bıraktım her şeyi. genelde valide benim alkollü olup olmadığımı, gözlerimden ve sesimden anlayacağı için hafif çakır keyfi halimi ilerleteyim istedim. ilerleteyim ki zaman kazanayım, sonra anlatırım bir ara diye düşündüm sanırım. o ara içimden, ''anne bak x ile yeni tanıştım ve x'in y olma ihtimali hiç yok. şurada iki gram gönül eğlendireceğim, durduk yere problem çıkarma gözünü seveyim'' diyorum. sonra yine içimden ''ulan annen böyle bir insan değil ki, hayvan insanı. neyin derdindesin lan sen, bak dalgana işte amk'' ile kendime çakıyorum. huzurlu bir huzursuzluk yani.

acun ılıcalı'nın, ülkenin tüm beyinsizlerini bir araya toplayıp gerçekleştirmekte hiçbir sakınca hissetmediği o güzelim programlarından bir tanesini, x, y ve z olarak izleme gafletinde bulundul yaklaşık beş dakika. (yalnız şimdi dikkat ettim de, bu detaylara ne gerek var lan. ne güzel ciddi ciddi başlamıştım. gerçekten de konuyu amma dallandırıp budaklandırıyorum ha. sadece dallandırsam iyiydi de, budaklandırmam da ekstradan oldu. neyse özeleştiriyi sizden öğrenecek değiliz lan, okuyun işte) bir ara n'olduysa oldu ve ''anne biz birer kahve içip uyuyacağız. x'in yarın erkenden okula gitmesi lazım, sen benim odadaki diğer yatağı yapıver bir zahmet'' dedim. evet direkt söyledim bunu, fütursuzca. (yalnız şöyle bir algı oluşmasın kafanızda, öyle eve karı kız atan bir adam değilim. büyük ihtimalle de bu ilk ve sondu. zati gençliğinde hatunları sadece pastahaneye götürebilen ve eve kız atma deyimini sizlerden öğrenen bir nesilin evladıyız, yaramı deşmeyin) çünkü validenin bana güvendiğine inanıyorum, keza backgroundumuz ve sicilimiz hep temizdi amk. karıya, kıza yanlış yapacak bir nesil değildik lan biz! höööst! iyice saçmaladım lan.

mutfağa geçtik hatunla beraber. yalnız ibneliğe bahele validenin yanında x, başbaşa kalınca hatun oldu amk. yokluk işte hep bunlar. türk kahvesini iyi yaparım dedim, iyi de yaparım cidden. kahvelerimizi içtik, mutfağın yanındaki oda benim oda. valide hatuna pijama falan çıkardı, yaptığı yatağın üstüne koydu. hatun da kapıdan bunu görünce, tipik misafir modundan çıkıp hadi yatalım artık moduna girdi. anne dedim biz yatıyoruz, geçtik odaya kapattık kapıyı. soyundu bu, bende soyundum. pijamalarını giyindi sonra, bende giyindim. ona ayak uyduruyorum yani, o giyinmese bende giyinmezdim. ışıkları kapattık, yattık. sanırım o ara aldığımız alkolün ve kalorifer sıcaklığının da etkisiyle yanmaya başladık. oda gereksiz derecede sıcak, havasız kaldık diyebilirim. neyse, ben bunun yatağına doğru bir hamle yaptım. o da beni bekliyor gibi pikeyi attı üstünden. derken valide koşar adım mutfağa girdi, ayak seslerini duyduk. far görmüş tavşan gibi odanın tam ortasında yarı çömelir vaziyette kaldım bir an. benim odanın zemini parke, takır tukur etmesin diye kıpırdayamadım da. valide anlayacak, hmm uyumuyor bu ibneler diyecek. doğuştan orijinal çerkestir kendisi, inadı inattır. yarım saat çıkmadı mutfaktan, ortalıkta bulaşık yoktu ama yarım saat bulaşık yıkadı gürleye gürleye. dedim bu iş yaş, uyuyalım. yaklaşık iki saat sonra uyandırdı beni hatun, gece bir buçuk olmuş. horlamandan uyuyamadım dedi. iyi dedim, ben uykumu aldım geç şöyle bakalım. bir, iki atraksiyon yaşadık gecenin bir yarısı. valide uyumamış daha, tv'nin ışığını görüyorum.

sabah oldu, kalktık apar topar çıktık evden. valide garibim kahvaltı hazırlamaya kalktı. yok dedim anne x okula geç kalıyor, ben onu bırakıp gelirim dedim. çıktık evden, hatunun hemen bizim eve çok yakın mesafedeki evine gittik. evinde üstünü değiştirdi, beni ev arkadaşıyla sadece ismen de olsa tanıştırdı. sonra tekrar evlerinden çıkıp okula gitmesi için dışarı çıktık, yolda minibüs durağına geldiğimizde sevgilisi aradı bunu. ''aşkım okula gidiyorum, şimdi minibüs gelecek. okula varınca ararım seni'' dedi ve kapattı telefonu. okuluna gönderdikten sonra bende evime döndüm ve valideyle bir şey konuşmadan uyudum tekrardan. öğlen gibi kalkıp bir durum muhakemesi yapayım dedim kendi kendime, bu hatunla dün ne yapıyorduk bugün ne yapacağız düşünceleri sardı dört bir yanımı. dedim elleme, akışına bırak. hem sevgilisi varmış, fazla da konuşmuyoruz zaten. bu ayar iyi lan işte dedim, gittiği yere kadar gitsin elleme. ev arkadaşıyla da tanıştırdı beni, daha ne olsun. evine giriş, çıkış da serbest artık. akşam oldu, aradım bunu neredesin diye. eve geldim, gelsene dedi. gelmez miyim amk dedim, içimden tabii. hatta var mı bir ihtiyaç dedim, babacan bir tavırla. yok dedi, biraz alkol aldım götürdüm içeriz diye. o akşam onun odasında kaldım ve onun yatağında yattım. iki veya üç defa aradı sevgilisi bunu, benimle aynı yataktayken konuşuyor onunla. aşkım, cicim, bitanem v.s. hatun seks manyağı ama ben durum psikolojisinden daha kurtulamamışım. ulan hem hatun taş gibi, hem o çocuğu gerçekten seviyor, hem ne olacak bizim halimiz derdindeyim. yalandan, kocaman, rengarenk, geçici, oyuncak zaferler gibi buruşturulup fırlatılmış bir kağıt parçası tadı var dudaklarımda. şimdiki gençler gibi sadece seks düşünebilsek keşke, olmuyor işte amk yaradılışımız da var bir sıkıntı.

ertesi gün biraz erken kalktık, okuldan önce hastaneye gitmesi ve yeni ilaçlar alması lazımmış. tamam dedim, bende geleyim seninle. düştük yola ama elele değiliz, hatta koluma da girmiyor. dedim demek ki ayar bu, sıkıntı yok. gittik hastahaneye, sıra almadan girdi bu kendi doktorunun yanına. kadın doktoru yeni bir ilaç yazmış, sakinleştiri gibi bir şeymiş. çıktık hastahaneden, eczanelere soruyoruz ilacı. yok. ilaç yok. ulan diyorum bu nasıl bir ilaç, eczacıya soruyoruz ''depoda bile yok bundan ama beklerseniz getiririz'' diyor. beş, on derken bir eczaneden bulduk. yeşil reçeteli bir ilaçmış kendisi, en zor bulunanından. neyse verdim parasını, al dedim bulduk ilacını. sevindim bir yandan, ilaç çok zor bulunuyormuş gerçekten ve bulduk diye. dedim hep böyle mi oluyor, yok dedi bu ilacı ilk defa kullanacağım. eczaneden çıktık, ben buradan bir arkadaşıma gideceğim dedi. bir daha görüşmeyelim, kendine iyi bak dedi. çok net ve direkt. ortada fol ve yumurta ikilisinin zerresi yok lan. öptü yanağımdan ve gitti.

gidiyor bu. öylece kalakaldım ben. ardından bakıyorum ''dönerse senindir'' avuntusuyla, dönmedi de. vay amk, bu kadar basit miydi lan. akşamı zor ettim, ama aramadım. o gece, onunla tanıştığımız siteye girdim oraya girecek mi tekrardan diye. baktım seninkisi orada. yeni arayışlar gibisinden iğneleyici bir şeyler yazdım siteden, yok dedi sadece zaman geçiriyorum zaten şimdi yatacağım dedi. sonra çıktı hemen. ertesi gün oldu, dedim bu böyle olmayacak. aradım. açtı. açmasa iyi ama açıyor işte. bitirdiysen bitir değil mi, neyini evelettirip gevelettiriyon amk. dedim nasılsın, iyiyim dedi. neredesin dedim, okuldayım dedi. konuşmak istiyorum dedim, olur dedi. şurada bekle, orada buluşalım dedi. iyi dedim oraya gidiyorum şimdi. geldi bu, oturduk bir şeyler yedik. yemekteyken sevgilisi aradı, rutin konuşmalarından birini yaptı yine. iyiyim, sen nasılsın v.s. ser verip sır vermiyor sevgilisi hakkında ama, işin tılsımı orada. garip bir durum. neyse, dedim bak ben seninle ayrılmak istemiyorum. sen ağır abisin, eğlenceli değilsin falan dedi. dedim sende eğlenceli sayılmazsın, hem hastasın ve hasta olduğun için konuşmak istediğin için benimle tanışmıştın. bırak devam edelim, birbirimizin dertlerine ortak olalım dedim. olmaz, istemiyorum ben dedi. yemeği bitirdik, kalktık. iki dakika önce o ''olmaz istemiyorum ben'' diyen hatun ''bizim eve gidip benim odamı birlikte temizleyelim mi'' dedi. al buyur buradan yak, silkeler misin sabaha mı bırakırsın? bizde neyin melankolisini yaşıyorsak, tamam dedim ne diyeyim.

gittik evine, ev arkadaşı erkek arkadaşıyla beraber evdeymiş. ev arkadaşının erkek arkadaşıyla da tanıştık, merhaba merhaba hesabı. bizimkisi ''biz, bizim odayı temizlemeye geldik'' dedi. ciddi ciddi odasını temizledik, yorulduk falan. dahası, ara sıra gittiği spor salonuna o gün benimle buluştuğu için gidemedi diye, onunla beraber odasında plates yapmak zorunda kaldım. çocuk gibi lan karı, bir öyle bir böyle derken aptal etti beni. neyse akşam oldu, ben kendime gittim bira aldım geldim. sana içmek yok, ilaç alıyorsun zaten dedim. ilk ilacını bir gece önce almış. o gece de aldı, ilaç etkisin hemen gösteriyor ve bu ayakta bile zor duruyormuş. sendelemeye başlıyormuş falan. bir de biraz daha duygusala mı bağlatıyor ilaç nedir, aldı bütün aile albümünü tek tek göstermeye başladı bana. dedim şimdi de yakınlaşmak mı istiyor nedir yani. bir kutu bira içmişti bu arada. sonra uykumuz geldi, hadi uyuyalım dedi. yine bu arada sevgilisi arıyor ve aşkım, cicim, balım son sürat devam ediyor. odasına geçtik.

bir birliktelik daha yaşadık o gece. ikinci seansa geçmek üzereydik ki, hiç olmaması gereken bir telefon geldi. evet yine sevgilisi aradı. yataktayız, çırılçıplak vaziyetteyiz ve kulağı kulağımın dibinde sevgilisiyle konuşuyor. çocuk belli ki çok seviyor, duyuyorum sesinden anlaşılıyor ama seninkisi oralı değil. soğuk konuşmalarla geçiştiriyor çocuğu, hiç olmadığı gibi. telefonu kapatır kapatmaz, hiç kimseyle konuşmamış hele hele sevgilisiyle hiç konuşmamış gibi kaldığımız yerden devam etmek istedi. dedim bu çocuk seni çok seviyor. nereden anladın dedi, sesinden dedim. doğruldu yatağında. neden böylesin sen dedim, anlat neden böyle oldun dedim. bu sevgilisi varken, başka bir memlekette birisiyle tanışmış. adam evliymiş, çocuk sahibiymiş ve çok zenginmiş. bunu çok sevmiş ve bununla evlenmek istemiş. bu da şimdiki sevgilisini sevdiğini ve onu bırakamayacağını söylemiş. adam hastaymış ve ameliyat olmaktan korkuyormuş. bu bir gün adamı zorla ikna etmiş ve adam ameliyat olmuş. sonuç malum, adam masada kalmış. adamın en yakın arkadaşları, buna ''o sadece seni sevdi. seni çok sevdi'' demiş. bu da kahrolmuş, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen unutamamış ve tedavi görmeye başlamış. ağlaya ağlaya anlattı bunları. ne seks kaldı, ne heves tabii. o gece sadece, ''beni hiç üzme bir daha olur mu'' diye bana sarılarak uyumak istediğini hatırlıyorum. sonrasında da sessizce uyumuştuk.

sabahına erken kalkıp eve gittim, duş falan aldım. bir gün önceden gerilim filmi istemişti, akşama doğru da onları tedarik ettim ve evine gittim. evde sadece ev arkadaşı vardı, kendisi okuldan arkadaşlarıyla dışarıdaydı. akşam sekize kadar bekledim, gelmeyince kalktım çıktım ve arkadaşlarımın yanına gittim. dile kolay dört gündür beni gören yok, oturup biraz kafa dinledim. gece oniki gibi mekandan ayrılıp evime gittim. bu gece rahatsız etmeyeyim, film mi izleyecek ders mi çalışacak ne yapacaksa yapsın bende güzel bir uyku çekeyim dedim. mental olarak yorulduğum zaman o geceydi sanırım. yine dayanamayıp mesaj attım, uyuyor musun diye. iki bira kap gel hadi diye cevapladı. beynimi sikeyim, ne güzel pijamalarımı bile giymiştim. kalkıp, giyinip valideye sıkıntı yok mesajı vererek düştüm yola. vardım eve, bu seninkisi cidden ders çalışıyor. ev arkadaşı ve onun erkek arkadaşı da evdeler. bira yerine şarap almıştım o gece. şarabı bitirdik ve yine her zamanki gibi hadi uyuyalım artık yatağımıza gidelim dedi. peki dedim. sevişmek istemiyordum ama, konuşmak istiyordum daha çok. anlatsın istiyordum bazı şeyleri, ciddi anlamda paylaşsın istiyordum.

''bu gece seninle tanıştığımız o siteye girdim. bir doktorla tanıştım, doktor olduğunu söyledi yani. çok değil, on dakika kadar konuştuk'' dedi. yatakta bana sarılı vaziyette yatarken söyledi bunları. beş dakika sessiz kaldım, sonra ''sen yapmazsın öyle şeyler'' dedim. nereden biliyorsun dedi, ben sana güveniyorum sen öyle bir kız değilsin dedim. sadece birbirimize sarılıp uyuduk.

sabah okula biraz geç gidecekti, bizde geç kalktık. kahvaltı yaptık beraber ve odasına giyinmeye geçtik. o sırada telefonu çaldı. yalnız çalan telefon sevgilisinin, annesinin, arkadaşlarının aradığı ve konuştuğu telefon değildi. çünkü o telefon masanın üzerindeydi ve kapalıydı. montunun cebinden bir telefon çıkardı ve koşar adım tuvalete doğru gitti. ev arkadaşı ve sevgilisi evde değildi, onlar biz kalkarken gitmişlerdi. hemen arkasından gidip tuvaletin yanında ne konuştuğunu duymak istedim. benim eve gelemezsin, ev arkadaşım var dedi. senin oraya (başka bir ilden bahsediyor) gidelim, orada gezeriz dedi. karşıdaki erkeğin sesini de duydum, herif arabasıyla gelip bunu buradan alacaktı. günlerden cuma günü oluyor bu olay, cumartesi için sözleştiler. telefonu kapatmasına yakın hemen odaya geçtim, hiçbir şey duymamış gibi elimde kendi telefonumla oynamaya başladım. dayanamadım tabii ve kiminle konuştun diye sordum. ''dün gece söylemiştim ya, doktor çocuk ile konuştum'' dedi. buluşacak mısın onunla dedim. seni ilgilendirmez dedi. giyindik, dışarı çıkacaktık o okuluna ben evime gidecektim. aşağıya inene kadar hiç konuşmadık, minibüs durağına gelmeden hemen önce benim evimin sokağına kadar beraber yürüdük ve durdum. ''sen kazandın. bir daha kesinlikle görüşmeyeceğiz. bende bildiğin adamlardan değildim, kendine iyi bak'' dedim ve yüzüne bile bakmadan yanından ayrıldım.

eve geldim. garip bir duygu var üzerimde. bana ne oluyorsa artık. sevgilisini benimle defalarca aldatan bir hatun, hemde taş gibi bir hatun beni gözünü kırpmadan harcayabilirdi. ya ne olacaktı ki sanki. neyi bekliyordum yani, ne demesini bekliyordum ki! komple uyudum o gün, evden dışarı çıkmadım. ertesi gün yani cumartesi günü, öğlen bir gibi aradım bunu. içimde çok garip hislerle aradım. açtı yine amk. niye açıyorsun lan telefonu! neredesin dedim, okulun verdiği yemekteyim dedi. önceden haberim vardı o yemekten, söylemişti. sonra ne yapacaksın, doktorunla buluşmaya gidecek misin dedim. seni ilgilendirmez dedi. gitme dedim, yapma dedim. beni çağırıyorlar içeriden, kapatmam lazım dedi ve kapattı telefonu. iki saat sonra aradım tekrardan, neredesin evde misin dedim. o şehrin adını söyledi, oradayım şu an dedi. dedim doğruyu söyle, evet dedi doğruyu söylüyorum oradayım dedi. ''hadi kapatıyorum ben, beni bir daha rahatsız etme. benim şimdi işim var'' dedi ve suratım kapattı telefonu. akşam üstü dört gibi oluyor bu olay.

akşam yedi buçuk, sekize kadar öylece o sevgilisi olacak çocuğu düşündüm. şimdi hassiktir lan diyebilirsiniz, yatarken iyiydi ama diyebilirsiniz de, inanın benim aklıma gelen ilk o çocuk oldu. sonuçta ben aşık değilim, bir şeyi değilim. tamam kendi menfaatim uğruna takıldım, günümü gün ettim belki ama o çocuğu seri bir şekilde aldatıyor olmasını hazmedemedim. kalktım evine gittim hatunun. evde olabilir diye, yalan söylüyordur diye, bir umut evine gittim. evde ev arkadaşı açtı kapıyı, eve girer girmez odasına baktım. diğer odalara baktım, yasadışı döküman arayan polis gibi aradım lan karıyı evin içinde. yok. o an karşıma çıksa direkt sevgilisini arayacağım ve ''güzel kardeşim, seni hatun böyle böyle yapıyor. çabuk gel'' diyeceğim. kendimi bile ateşe atacağım, o derece sinirlendim amk kaltağına. iyi ki çıkmadı o an karşıma, bir şekilde hayırlısı oldu diyelim. ev arkadaşına nerede biliyor musun dedim. arkadaşlarımda kalacağım, bu gece gelmeyeceğim dediğini söyledi. dedim arasana onu kendi cebinden, neredeymiş öğrensene bir. kız telaşlandı doğal olarak, ne oldu kötü bir şey mi oldu demeye başladı. dedim sen ara, anlatırım ara. aradı, çalıyordu ama açmadı. iki, üç, beş, yedi, on kere arattım. hepsinde çaldı ama açmadı. aradığı numaraya baktım, bendeki numara değildi. tahmin ettiğim gibi yani. bendeki numara ile doktorun aradığı numara, bu işler için gizli kullandığı telefona ait. ev arkadaşına sordum, bende kayıtlı olan numara sende var mı diye. baktı, yok dedi. geç bakalım içeriye, seninle konuşalım biraz dedim.

seninle oturup hiç konuşmadık ama ben kimim, ne iş yapıyorum biliyor musun dedim. matematik öğretmeni olduğumu söyledi. güldüm. beni matematik öğretmeni olarak tanıtmış ev arkadaşına. peki dedim 4 gündür sizdeyim, x ile her gece aynı yatakta uyuyoruz böyle öğretmen öğrenci ilişkisi mi olur dedim. o da güldü, tahmin ediyordum ama inanamıyordum dedi. neden, daha önce benim gibi eve aldığı erkek olmadı mı hiç dedim. oldu, ama bir defa oldu. üç yıldır aynı evdeyiz, sen ilksin en uzun gelip giden olarak dedi. gülüştük falan. sonra eve erkek arkadaşını çağırmak istedi, onunda bunları duymasını istedi. şüpheleniyorlarmış tabii de, ihaleyi benim üzerime yıkmalarını da ben istemedim. erkek arkadaşı da geldi, konuşmaya devam ettik. bu hatun sevgilisini gerçekten seviyor mu sence dedim. sanmıyorum artık ama o çocuk bunu çok seviyor, aylarca burada kaldık çocuk buna tapıyor dedi. sevgilisini benimle aldattı, başkasıyla da aldatırsa şaşırır mısın dedim. hiç şaşırmam dedi. peki seni de aldatırsa dedim, nasıl yani dedi. şu an arkadaşlarında değil, başka bir ilde benimle tanıştığı siteden bulduğu bir adamla yatmaya gitti desem inanır mısın dedim. yapmaz öyle şey, inanmıyorum dedi. ama senin neden bunları söylediğini biliyorum dedi. o çocuğa üzüldün değil mi dedi. nereden anladın dedim. o çocuk aradığında hatun konuşurken, hep beni izlemiş lan kız. benim o çocuğa üzüldüğümü bir şekilde anlamış. x o kadar yanlış yapıyor ki, o çocuk şimdi buraya gelip bunun bu halini görse hiçbir şey demeden çekip gider. o kadar çok seviyor çünkü dedi. anlatmana gerek yok, anladım zaten dedim. ben, ev arkadaşı ve onun erkek arkadaşı oturduk bu kaltağın o çocuğu ben dahil önüne gelenle aldatmasına üzülmeye başladık lan. yine bir nebzede olsa kendi adıma üzüldüğümü zannedenleriniz olabilir; parasız pulsuz, yedirip içirmeden, gezdirip tozdurmadan alacağım kadar zevki aldığım bir hatundan bahsediyorum. ''beni de aldattı amk orospusu'' hissiyatı zerre kadar olsa, bu kadar yazmışız o iki satırı da eksik etmeyiz herhalde. yok öyle bir şey.

neyse, bu ev arkadaşının erkek arkadaşı ''ben sevgilimi bu hatunla aynı evde koymam artık. bize taşınırsın sen, o da ne hali varsa görsün'' demeye başladı. hatta kız, bizimkinin sevgilisi olan çocuğa telefon açmayı bile düşündü. x böyle böyle yapıyor, haberin olsun demek istedi benim gibi sanırım. ''hooop, o bizi aşar. ben bunları bunun için anlatmadım. hem ben anlatmasaydım da, siz benim onunla neler yaptığımızı gayet iyi biliyordunuz. anlattık diye değişen bir şey yok, siz sadece o çocuk ile olan ilişkisini düzeltmeye bakın'' dedim. peki, falan, fişman derken mesaj çekti ev arkadaşı. msa burada, her şeyi anlattı, çabuk gel falan. bu hemen arıyor tabii, bir buçuk saate kadar oradayım diye. gelmiş bana mesaj atıyor bir de ''neredesin, öldüreceğim seni'' diye. ''amk orospusu yüzüme telefonu kapatıp sikişmeye giderken düşünecektin onu, insan gibi gitme dedim sana'' diye cevapladım. sanane ha sanane, senin paranı mı aldım ben. sadece bedenini kullandım o kadar, ben orospu değilim diye zırvaladı sonra. hem sevgilisini çok seviyormuş, onu kaybederse ölürmüş falan falan. ayrıca öyle şehir dışına falan da gitmemiş tamam mı, bir taraftarımızdan uydurmayalım yani. ulan kendi kulaklarımla duymasam, o kadar profesyonel yalan söylüyor ki anında inanacaktım. ezel'deki sahnede diyor ya, ''sus, çünkü konuşursan yalan olduğunu bilirim ama yine de inanırım'' diye aynı o hesap amk. ev arkadaşıyla ve sevgilisiyle götü toparlamaya çalışıyor şu an profesyonel orospumuz. çocuk ayda 500 lira gönderiyormuş bir de, bu buralarda rahat rahat yesin içsin diye. psikolojik sorunları var ya, aman yesin içsin bir dediği iki olmasın. ah ulan kahpe dünya!

demem o ki, çok seviyorum diyen kız sevgilisinden ayrıysa önüne gelen ile ilişkiye girebiliyor. bu namus kavramından da bağımsız bir konu, salt aldatmayı cinsel anlamda düşünmemek lazım. ''sevgilimi çok seviyorum'' diye diretmesinin altındaki gerçek ise malum, toplum baskısı ve herkesin gözünde aklanma hissiyatı. sonuçta olan bu tür delikanlılara oluyor işte. bak şimdi aklıma geldi bir ara demiştim ki bu kaltağa, ''bu çocuk seni aldatmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir'' diye, ''haklısın, o beni asla aldatmaz bunu çok iyi biliyorum ben'' demişti amk sürtüğü. rezalete gel, rezilliğe gel. masada kalan adamın hikayesini, bu olayda nereye oturtacağımı halen çözemedim. yalnız gerçek olsa bile sonuç değişmiyor. hastalığı ise tam bir bahane, oraya takılı kalmayın sakın.

evet bir dersimizin daha sonuna geldik gençler, konuyu iyice kavradınız sanırım. neymiş kıssadan hissemiz; bir; her türlü genelleme yanlıştır. iki; istisnalar kaideyi bozmaz. üç; amı olanın imanı olmaz. koyun bunları cebinize. hadi bakalım.

29 Ekim 2013 Salı

insanları boy ve kilosuna göre değerlendirmek

çakallığın en yavşak hali.

ya sizin algınıza ve cibiletinize sokayım ben. aklınız fikriniz yarrak kürek işlerde. yok bilmezsen şunun boyu, bunun siki derken kendi kendinizi deli edip mallaştınız. gerçi zaten maldınız da, bu eylemlerden sonra iyice elde kaldınız.

oysa siz boyu uzun bir erkekten bahsederken konuyu bilerek açmıyorsunuz. ya da uzun boylu bir kızdan bahsederken. hep aynı cingözlük, hep aynı çakallık. ah bir açsanız o argümanları, nasıl bir maloğlumal olduğunuz ortaya çıkacak. nasıl bir asosyal ve gerizekalı olduğunuzu cümle alem bilecek. ama dedim ya, bilerek açmıyorsunuz.

her şeyin dolusunu sırtlıyorsunuz avradını sikeyim. hatta bak, yeri gelmişken bir menkıbe anlatayım. vakti zamanında az bir şey kafadan kırık bir ihsan abimiz vardı. mahallenin en sevilen karakterlerindendi ihsan abi. nerede bir cenaze olsa küreği, kazmayı alıp koşardı mezarlığa. imamın tarif ettiği şekilde mezarı kazar gelirdi mahalleye. cenaze merasiminde ise kimse sırtlaması için ona vermezdi tabutu. merhum defnedilir, herkes eve dönerken bir bakardım tek başına boş tabutu ihsan abi sırtlamış geliyor. o zamanlar 14-15 yaşındaydım. yarı şaka yarı ciddi yaklaşır, "abi bu tabutların boşunu da hep sen taşıyorsun" derdim.

tabutun altından kafasını uzatır, gözleri kısıp küfrederdi, "bu amına koduğumun dünyasında tabutun bile dolusunu omzumuza veren yok, her şeyin boşu sırtımda kambur."

el atıp getirirdik tabutu caminin deposuna.

o gün bugündür bir çok kez aklıma gelir bu olay. nerede insan kriterleriyle ilgili bir şey duysam, görsem, okusam... hep aklıma boş tabutu mezarlıktan tek başına geri getiren ihsan abi gelir.

sizler, yani insanları boyundan, sikinden, taşşağından, götünden, göbeğinden ibaret görenler... ulan vermezseniz ki dolu tabutunuzu omuzlayalım şu siktiğimin dünyasında. boş tabutlarınız ise sırtımızda kambur. nerede hava atmalık bir şey var, en başta siz mendil sallıyorsunuz. nerede piyasa olma ihtimali olan bir şey var, en ateşli savunucusu sizsiniz. nerede az bir şey kaymak var, elinizde balla koşuyorsunuz.

kapmışsınız her bir köşeyi. kapmışsınız her bir değeri. kapmışsınız her bir olguyu. bizlerse sik gibi kaldık amk dünyasında. varsın öyle olsun. neticede bir gün siz de bizi sırtlanıp götüreceksiniz mezara. tabutumdan sol elimi dışarı çıkarıp hepinizi şöyle selamlayacağım ama...

29 Ağustos 2013 Perşembe

hoşlandığı erkek hakkında bilgi toplayan kadın

biz erkekler zavallı canlılarız. hayatımızı basit neden-sonuç denklemleri üzerine kurarız.

ama işte kadın milleti hayın, kadın milleti kurnaz. erkekler olarak korkunç, acımasız, vahşi bir kadın istihbarat şebekesiyle karşı karşıyayız.

düşünün yeni bir ilişkiye başlıyorsunuz, her şey iyi giderken kadın birden ortalardan kayboluyor ya da triplere bağlıyor. siz bunu mantık çerçevesi içerisinde bir yere oturtamıyorsunuz kafanızda kuruyorsunuz, acaba ters bir şey mi dedim, bi hareketime mi uyuz oldu vs vs diye düşünüyorsunuz. işte onun sebebi bu istihbarat çalışması. siz heyecanlı heyecanlı ilişkiye devam ederken kadın alttan alta sizin hakkınızda bilgi topluyor. kiminle çıkmış, neden ayrılmış, kimlerle sevişmiş, aldatmış mı, erken boşalıyor mu, kadınlara ne yalanlar söylüyor, romantik mi, öküz mü, tripli mi şecerenizi çıkarıyor.

sen daha kullandığı hijyenik pedin markasını yeni öğrenmişken, o senin ilkokulda çıktığın kızın mezun olduğu üniversiteyi öğrenmiş oluyor. kadın dayanışması işte. biz kıskançlık yapıp helalimizi en yakın kankamızdan bile kıskanırken, onlar müthiş bir dayanışmayla gelmişini geçmişini ortaya çıkarıyor.

elimizde su tabancalarıyla bir grup ak47'li düşmana karşı savaşmaya çalışıyoruz.

ya işte böyleyken böyle, mossad bok yemiş.

yazan: dusunen hayvanin onde gideni

26 Ağustos 2013 Pazartesi

tumblr kezbanlığını

evet beyler çoğunuzun bildiği üzere tumblr diye sosyal ağ tarzı bir bloglama şeysi son zamanlarda ortalığı kasıp kavuruyor. çok hızlı sürede iyi bir çıkış yakaladı türkiyedeki geçmişi de en fazla 2-3 yıla dayanan bu tumblr nedir?

tumblr açılımında tumblogger. yani insanların kendi bloglarını oluşturup bazı şeyler postladığı bir sosyal medya aracı.

kullananlar bilir kullanmayanlar da twitterda olsun facebookta olsun farketmiştir. bu tumblrı kullanan insanların kendilerini elitleştirme çabaları vardır yani bir nevi bunu kullanan cool oluyor havalarındalar.

tumblr özel günlerde akşama kadar atatürk ve milliyetçi postlar paylaşıp yine bu özel günlerde akşam üzeri dashboard(anasayfa) yeniden normale döner ve sokakta yapmadığı kezbanlık kalmayan okula saçını yıkamadan gelen kezbanların meme capsleri paylaştığı bir platformdur.

bu platformda en fazla görülen sıkıntı ise "atatürk ve milliyetçilik ruhu üzerinden prim yapmak" dediğimiz şeydir. bazı arkadaşlar kendilerinin milliyetçiliğini reklam ederek notes(bildiri) artırıyorlar anlayacağınız. ama bu küçük bir kitle değil. bildiğiniz atatürk ve türk milliyetçiliği üzerinden geçinen bir tabaka var tabi ki bu tabaka yine en popüler olan tabaka.

müzik zevklerini eskilere veya en popülerlere göre şekillendiren kendi müziklerini değil de dashboardda en çok reklamı yapılan müziği dinleyen insanlar kitlesi de bu tumblrda yaşarlar. en popüler olanlar:
Guns N' Roses
AC/DC
Lana Del Rey
The Beatles
Cem Adrian
Duman
Sıla
Teoman özellikle.

daha aklıma gelmeyen pek çok sanatçı da bu insanların prim kaynağı olabiliyor. müziği sadece ruhlarını dinlendirmek için değil "bakın millet ben bu müzikleri dinliyorum öyleyse coolum" diyebilmek için dinleyenler oldukça fazladır bu embesil kitle içinde.

bu tumblrda bizim üzerimizden prim yapanlar da var tabi ki. adam sadece incici olduğunu belirtip sürekli inci mottolarını kullanıp inci jargonuyla konuşarak meşhur olmuş. böyle şeyler de oluyor arada tabi ki.

bu bloggerda takılan kızlardan ve erkeklerden başlayacağım. ilk olarak erkeklerden başlamak istiyorum.

bu bloggerın erkekleri işsiz güçsüz beyinsiz hayatlarında tek bir işe yaramamış ama ceplerinde en pahalı telefonlar gözlerinde en pahalı gözlükler ellerinde en iyi bilgisayarlarla sabahtan akşama kadar bilgisayar başında oturan. artık işsizlikte rekorlar kırmamak için kendine body buildingi iş edinmiş bir kaç tek hücreliden oluşuyor. bu erkekler çoğunlukla ılıklığın dibine vurmuş kimseler olup 25 gram amcık için atmayacakları takla olmayan tiplerdir. bu erkekler genelde kendilerinden ve muhabbeti olan kızlardan başka kimseyi beğenmeyen tiplerdir. sevgilileriyle öpüşürken yiyişirken sikişirkenki fotoğraflarını ve giflerini atarak popüler olmaya çalışan ancak bunu yaparken farkında bile olmadan izmir gavatlarıyla kıyasıya yarıişan ipnelerden oluşur. zaten ben izmirli alagavat değil tumblrlı alagavat olmalı bundan sonra jargon da neyse.

bu bloggerın kızları erkeklerden beter olmakla birlikte tanıyacağınız en büyük kezban kitleyi oluşturur.
bu kızlar ne müzik dinleyeceğini bilmezler, özgüvensizlikten amları kurumuştur. sürekli seksli post atanları bile hayatlarında bir kez bile öpüşmemiştir -bırakın sikişmek şurda dursun- en fazla mastürbasyon yapan bunlardır. ortalama bir inci erkeğinin 2 katı kadar mastürbasyon yapma potansiyeline sahiptirler. bu kızlar kendilerini solcu sanmakta profesyonelleşmiştir. sürekli "şu soruları sor" "mesaj at tanışalım" "mesaj atan yok" diye postlar atarlar ancak bunlara mesaj attığınızda pek de samimi davranmazlar. muhabbet etmeye çalışırsın küçük beyinlerinin izin verdiği kadar sizinle dalga geçmeye çalışırlar. erkekleri sürekli bir ezme aşağılama çabası içersindedirler. çoğu yaşama isteğini kaybetmiştir ve artık sürekli yakışıklı yabancı meşhur gençlerin fotoğraflarını paylaşmaktadırlar. fotoğraflarda kaslı erkek paylaşıp altına "uuuu yalarım sikini yutarım" yazmaya bayılıp gerçek hayatta kaslı erkek görünce gözlerini kapatıp erkek siki görünce çığlık atıp koşarak kaçacak tiplerdir. seksten falan bahsettiklerini görebilirsiniz ama sakın sanmayın ki sevişmekten anlar. alayı sevişmekten korkar. bu kızlar zaten özgüvensizlikten ölmek üzeredirler. her postun altına "ooooffff çk çrknm çk .s.s" yazmaya bayılırlar. bir de bunların postunu çalarsanız falan ortalığın amınakoyabileceklerini düşünerek ulti açarlar. hayatlarında yaşadıkları en büyük macera meetrodaki sarı çizginin diğer tarafında dikilmek olan bu kitlenin neyin kafasnını yaşadığını isviçreli bilim adamları hala araştırıyor.

ayrıca bu tumblr kendilerini HTML koduna 2 ekleme yapıp bilgisayar mühendisi sananlarla doludur. kitap kurdu olduğunu iddaa edip kitap okuamya diye çıkıp çamaşır asmaya giden kıllı götlü kızlarla doludur. etek traşlarını 3 yılda bir olurlar. sikişmek gibi duyguları olmadığını da adım gibi eminim.



5 Ağustos 2013 Pazartesi

terk edilişim çok güzeldi ama

diyaloglar şu şekil gelişti. bu sabah 10 gibi sefaköy sahili tarafında bi cafe
- ben
+kız

+artık eskisi gibi değil. sana karşı birşey hissetmiyorum
-bunun için mi beni sabahın köründe buraya çağırdın
+ya ne olucaktı. onca şey yaşadık konuşmadan mı halledicektim bunu
-bak kızım ben öğlen 1 den önce uyanmam. bari biraz saygın olsun akşam çağırsaydın en azından uykumu alsaydım
+dalga mı geçiyorsun sen. burda ilişkimiz hakkında konuşuyorum senin için bu dalga geçilecek bişey mi
-ilişki mi bıraktın ortada amına koyim ne zaman arasam meşgulüm dedin. nereye çağırsam gelmedin.3 gün görüşmedik diye telefonlarıma çıkmadın. sen nasıl bir kezbanmışsın lan
+salak salak konuşma ayı! o kadar şey yaşadık bunların hiç mi hatırı yok neden hakaret ediyorsun
-valla ben seninle hiçbir şey yaşamadım. aha bunu da söylüyorum. benim için senin tek iyi tarafın süt gibi memelerin oldu
(burda tokadı yedim)(yan masayla bakışmalar)
-lan napıyosun
+orospu çocuu
-sessiz ol mal
+o nasıl laf lan bu muydu yani. sevişmek için kullandın beni
-bak tamam özür dilerim abarttım biraz sadece sinirliyim. offf ben bi lavaboya gidiyorum

hesabı buna kitledim kaçtım ahahaahah. aradı az önce açmadım. mesaj atmış senin kadar şerefsiz orospu çocuğunu görmedim yazıyor. aahah ne güldüm amk

27 Temmuz 2013 Cumartesi

ramazanda sokakta su içe içe yürüyen insan

istedigi gibi davranmakta serbest olan insan. ozellikle yaz aylarinda, oruc tutmuyorsa yadirganacak bir hareket degil yaptigi. yemek de yiyebilir hatta. oruc tutan birisinin, sokakta su icen, yemek yiyen insandan etkilenmesini anlayamiyorum. oruc tutmanin amaci nefsine hakim olabilmek degil mi? musluktan akan sudan, yagan yagmurdan bile etkileniyorsan, sahurda uyku ilacini al butun gun uyu. boyle sacma sey gormedim.

bu sey demek de degil, "oruc tutan arkadaslarin karsisina oturup su icerim, yemek yerim" saygi gosterilmeli tabii. ama su icip, yemek yiyene satasilmasini da anlamiyorum.

bu sekilde oruc tutanlarin, yani "saygisiz herif, ramazanda su iciyor sokakta" diyenlerin; normal zamanda, kafelerin disaridaki masalarinda yemek yerken, "yoldan gelip gecenlerden, bu yiyecekleri yiyemeyenler var mi" diye dusunup dusunmediklerini de merak ediyorum.

her sey iftara kadar. gecenlerde iftar saatinde, boyle disarida masalarda oturmus, oruc acan insanlar vardi. onlar yemeklerini yerken, para dilenen cocuklarin yuzune birisi bile bakmadi. hepsi de kitliktan cikmis gibi gomulmustu tabaklarina. merak ettigim diger bir konu da; bu insanlardan bir kismina calistiklari yerden ramazan paketi verilmistir. kac tanesi evine goturdu, kac tanesi ihtiyac sahibine verdi acaba? meraktan uyuyamam bu gece.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

21 yıldır profesyonel olarak çirkinim

21 yaşına geldim. hala tipte bi düzelme yok. daha da kötüye gidiyorum. çocukken hiç olmazsa küçüktüm anlamazdım. ay ne tatlı derlerdi. şimdi herşey bitti. özgüvenim sıfır bile değil. hiç kız arkadaşım olmadı. olamadı daha doğrusu. senden hoşlanıyorum dediğimde aldığım tepkiler 'şaka mı yapıyorsun','tipim değilsin','ben seni arkadaş olarak görüyorum' ve türevi şeyler oldu. türev dedim de türevde ne onu bilmiyorum. matematiğimde berbattır. zeki de olamadım. hep unutulmuş kenarda kalmış kaybeden oldum. alışırım dedim ama hergün aynı şeyleri hissediyorsun be olum unutamıyorsun. üniversitede kafa dengi birini bulurum diye ne hayallerle gelmiştim. olmadı. kız arkadaştan bahsediyorum. kızla çok ortak noktamız var diyelim herşey uyuyor ama yok yakışıklı değilim ya o noktadan sonra hiçbirşeyin bi önemi kalmıyor. ee tabi birazda doğanın kanunu bu. tipin yoksa seçilmiyorsun. artık yolda yürürken bile korkuyorum insanlardan. lan bana mı bakıyorlar acaba benimle dalga mı geçiyorlar acaba diye salak salak şeyler düşünüyorum. biliyorum saçma ama böyle oluyor. bu da bu boktan hayatın bize dayattığı şeyler işte. bazen diyorum kendime boş ver be olum çayın var sigaran var yanında. ne önemi var başka şeylerin. ama olmuyor be beyler. insan yanında dokunacağı bişeyler paylaşacağı birileri olsun istiyor.

özet: çirkinseniz hayat çok boktan

ccc Halim BAYKUŞ ccc


18 Temmuz 2013 Perşembe

sıçma isteğini ertelemek mi bir daha asla

yaz tatili yazlığa gitmişim daşşakları yaya yaya tatilimi yapıyorum amk. bizim yazlıkta site şeklinde, yan komşumuz hayriye teyzelerle de çok samimiyiz. Hayriye teyzeler 50-55 yaşlarında karı koca takılan memur emeklisi tipler. Neyse bunlar akşam bize çaya geldiler, bunların pek gelen gideni de olmazdı akşam otururken torunlarının geleceğini söyleyip, benim onlara göz kulak olmamı, gezdirmemi falan rica ettiler, bende içimden söverek tatilemi geldik çocuk bakmaya mı geldik amk diyerek, tabi hayriye teyze ne demek dedim.

Neyse ertesi gün sabah erkenden kalkıp denizime girip kahvaltı için eve döndüm, annem kahvaltıya hayriye teyze çağırdı torunları da gelmiş hadi oraya gidiyoruz dedi. Ben de içimden söverek duşa girip hemen hayriye teyzelere geçtim.

Piçler böyle bir şey olamaz hayriye teyzenin iki torunu gelmişti ve inanın ikiside sarışın mavi gözlü bildiğiniz mankendiler amk. şortumun içinde kıpırdamalar başlamıştı bile. vay amk diyorum bunlar ne afet böyle. Neyse kızlarla tanıştık melisa ve merve vay amk isimler bile beni tahrik etmeye yetti.

Tanışma faslını hızlı geçiyorum beyler melisa ve merve 3 hafta kalacaklarmış. melisa benim yaşıma uygun olduğu için ben buna yazmaya başladım ve ufak ufak yakınlaşmalar oldu ve 1 hafta sonra akşam sahilde otururken dudaklarından öpmeyi başardım.

o akşam çok güzeldi sanki aşık oluyordum amk. neyse akşam gezip dolaşıp siteye geldiğimizde, kapıda yarın için şehir merkezine inip gezmek için sözleştik. sabah 10 da çıkarız diye sözleşip evlere gittik.

Sabah annem on numara kahvaltı hazırlamıştı, öyle yemişim öyle yemişim ki sığınamıyorum amk. birde soda içtim üstüne hazmı kolaylaştırsın diye aradan 10-15 dakia geçti mükemmel bir sıçma isteği tam tuvalete gidiyorum derken kapı çaldı melisa kapıda hadi gitmiyor muyuz diyor. Vay amk inanılmaz sıçma isteğim var, şimdi kıza geç içeri bekle 2 dk desem ben tuvalete girince büyün siteyi bok kokusu sarıyor rezil olurum amk. dedim birazdan sıçma isteğim kaçar. hadi gidelim dedim bununla çıktık.

gezip tozuyoruz bununla bu arada sıçma isteğimde kaçtı oh dedim amk. sevdiceğimle güzel bir gün geçireceğiz. Neyse melisa gezerken benim biraz kıyafet almam lazım bildiğin güzel bir yer varsa ordan alalım dedi. tamam dedim gidelim yürüyoruz bununla içimden öyle bir ossurma isteği baş gösterdi ki inanamazsınız. sıkıyorum ossuruk içimde patlıyor sanki. neyse mağazaya yaklaştık ama hala ossurmak için fırsat kolluyorum. telefon çalmış gibi yapıp canım sen geç ben geliyorum dedim. bu içeri girer girmez bombayı patlattım ama o da ne, ossurukla beraber sabah hayvan gibi yaptığım kahvaltıdan mütevellit dona sıçmıştım.

O anki çaresizliğimi anlatamam piçler. kız içerde kıyafetlere bakarken beni çağırdı fikrimi sormak için ama yanına yaklaşamıyorum kokudan sıçtığımı anlayacak diye. neyse hemen kafayı çalıştırıp nasıl olsa mağazadayız amk dedim hemen bir pantolon alır mağazanın tuvaletinde boklu pantolonla değiştiririm dedim. hemen bir pantolon aldım kasa da nasıl kalabalık amk hep de kızlar var. melisa da alışverişini bitirmişti ben buna kredi kartını uzattım dedim canım benim pantolonla birlikte seninkileri de burdan öde kasa çok kalabalık hepsi de kız ben şimdi aralarına dalmayım dedim. yalan amk bok kokuyorum. Neyse bu hesabı öderken bende ordan yetkili bi abiye tuvalet sordum tuvalet arızalı dedi orospu çocuğu vay amk dedim.

mağazadan çıktık ve hemen karşısında bir kafe vardı. melisacım gel şurda biraz oturalım dedim. bu arada elinden benim pantolon poşetini aldım. kafeye girer girmez tuvalete girip kapıyı kitledim. önce bok içindeki pantolonu ve kilodu çıkarıp havalandırma penceresinden attım. götümü başımı güzelce yıkadım, tam bu rezillikten kurtuldum derken poşete bakmamla dünya başıma yıkıldı. evet poşette pantolon değil melisanın aldığı tişörtler vardı. pantolonu ve kilodu da havalandırma penceresinden atmıştım. çırıl çıplak kalmıştım. ve işin kötüsü kimseden yardım isteyemezdim çünki telefonumu da masaya bırakmıştım. sıçmış sıvamıştım artık.

Aradan yarım saat kadar geçtikten sonra melisa kapıya vuruyordu, canım napıyorsun hadi artık diye. ama ben hiç bir şekilde ses çıkaramıyordum. ne diyebilirdim ki? tuvalette bana bişey oldu diye bu kafenin yetkili abisine gitmiş 1 saat oldu çıkmıyor ses te vermiyor diye. kafedeki herkes tuvaletin kapısına topanmıştı. kapıya vuruyorlar falan. ama benden tık yok.

sonra o can alıcı konuşmayı duydum. kafenin sahibiydi galiba. içerde uyuşturucu falan kullanmış olabilir, polis çağıralım dedi. ben içerde eriyorum ama sesimi çıkaramıyorum vay amk şu an bile o anları yaşadım sanki.

Neyse piçler polis geldi kapıyı kırdılar ve karşımda bir sürü adam ve melisa! bense tuvalette köşeye pusmuşum sikimi taşşağımı melisanın aldığı tişörtle saklamaya çalışıyorum.

Polis karakoluna gittik durumu polislere anlattım karakoldaki herkes gülmekten yerlere yatıyordu. sonra hemen eve gidip valizimi toplayıp memlekete döndüm. o günden beri ne yazlığa gidiyorum nede melisa ile görüşüyorum. telefonu falan değiştirdim.

ccc gasabanindelisi ccc

16 Temmuz 2013 Salı

güçlü şirin den neden nefret ettim

güçlü şirin'i diğer şirinlerden ayıran fiziksel özelliğin dövme olması çocukluğumdan itibaren kafamı kurcalayan bir sorun olmuştu. şu an ismini hatırlayamadığım bir sakızdan çıkan kalp dövmesiydi aslında her şeyi tetikleyen. güçlü şirin'den etkilenen narin bünyem kalp dövmesini yapmamla birlikte güçlü olacağımı ve zeynep'in - ki kendisi ilk aşkımdır - yanına oturmaya hak kazanacağımı düşünmüştü. zeynep ki her yiğidin harcı değil onun gözüne bakmak, öğretmenin kızı. zeynep güzel, zeynep alımlı, zeynep ulaşılmaz bir sarp kale.

annemin kanserojen olduğu iddiasıyla dövmeye izin vermemesinden mütevellit dövmeyi bir başıma nakşetmeliydim pazuma. pazar akşamı, banyodan sonra bir başıma kalabildiğim tek mekan olan evimizin alaturka tuvaletinde, sıçar pozisyonda işledim dövmemi. yapıştırdıktan sonra tırnaklarımla iyice kazıdım üstünü ki noksan kalmasın hiçbir yanı. zeynep gibi kusursuz olmalıydı dövmem. zeynep'in kirpikleri ok, kaşları yay.

pazartesi sabahı her zamankinden iştahla ettim kahvaltımı. güçlüydüm artık ne de olsa, daha fazla besine ihtiyacım vardı. zeytinlerin çekirdeklerini daha bir iştahla tükürdüm ağzımdan dışarı. tak! diye ses çıkarıyordu beceriksiz ağzımın kenarında zeytin parçaları bıraktığı çekirdekler. her seferinde iki kerede kırdığım haşlanmış yumurtam, bugün masaya tek sefer çarpmakla yetindi. bekle beni zeyneb'im ben geliyorum, o zeynep ki bir ceylan nice avcının peşinde heba olduğu.

o gün okulun kapıları bir başka açıldı bana. öyle bir okudum ki istiklal marşı'nı o gün, mehmet akif ersoy ve zeki üngör cennetteki sohbetlerinde bana da yer verdiler: ne güçlü bir çocuk bu allah'ım! sınıfa girdim, zeynep'in yanı boş. zeynep yalnız, zeynep mağrur. kısa kollu gömleğimin kolunu sıyırarak adım adım yaklaştım kalenin surlarına. içeri girdim, zeynep'in yanına oturdum. zeynep baktı, zeynep bir daha baktı. güçlüydüm güçlü olmasına ama o zeynep'in bakışları... hangi yiğit karşısında durabilirdi?

batuhan'ın sesi duyuldu uzaklardan o sırada, sınıfı delen bir çığlık gibi. batuhan'ın babasının fabrikası var, batuhan orospu çocuğu. batuhan çantasından çıkardığı muzu gösterdi sınıfa, zifiri karanlık gecede atılan bir havai fişekmişçesine dikkatleri topladı üzerinde. zeynep, bir ceylan gibi sekerek uzaklaştı yanımdan. usulca yaklaştım kalabalığın arasındaki zeynep'e, omzuna dokundum. bak dedim, dövmem var. o sırada yanımıza gelen batuhan işaret etti dövmemi, bakın ahali, dedi. kapıcının oğlu sakızdan çıkan dövmeyi yapmış. atılan kahkahalar kulaklarımda patladı, güçlüydüm belki ama o kadar da değil. sessizce geçip yerime oturdum.

işte o gün güçlü şirin'den nefret ettim.

az kalsın kuzenimi sikecektim

malum yaz geldi, bunların yazlıkta kalıyoruz yine geçen gün. abisi falan da yok evde. oturduk film izledik, tavla felan oynadık, yemek yedik işte. saat geç oldu ben yatayım artık dedim. dur ben sana şort vereyim dedi, iyi ver dedim. aldım şortu içerde giymeye gidiyodum tam dur ya burda değiştir nolacak sanki yabancı mıyım sen de dedi. şaşırdım amk. iyi dedim, çıkartım pantolonu boxerla kaldım. bu gördü tabi malı sırıtıyor falan amk birden avuçlayıverdi benim siki. şok oldum lan. ardından dudaklarıma yapıştı amk. bi tokat koydum buna dedim mehmet napıyosun lan kuzeniz biz amk. gitti koltukla bayağı ağladı falan. salak mıdır nedir amk tövbe tövbe.

kuzenimizi de sikecez az daha vay amk.

14 Temmuz 2013 Pazar

gülsem mi, ağlasam mı ?

gülsem mi, ağlasam mı yoksa gülerken düşünsem mi, ağlarken otuzbir mi çeksem mi bilemedim kardeşlerim. gülüyorum kusura bakmayın ama sinirden gülüyorum, ağlanacak halimize gülüyorum. şimdi sorarım size şu amına kodumunun sikişi bu kadar zor bir şey mi ? çok mu büyük meziyetler gerektirir bu sikiş ? teşbihte hata olmaz futbolu ele alırsak çok çalışman yetmez, yetenek gerektirir, beceri gerektirir. bakıyoruz ibrahim üzülmez'e adam yıllarını heba ediyor, yaptığı orta kendi kalesine şut oluyor. ümit özat, takoz recep ve niceleri. sabri'ye hiç girmiyorum farkındaysanız. çünkü futbol yetenek ister, doğuştan beceri ister, bunları sonradan kazanamassın. sinema da oyuncu olmakta öyledir veyahut sesin güzel değilse şarkı söyleyemessin. ama bu amına kodumunun sikişini herkes yapar, sikişirsin arkadaş zamanla daha iyi olursun, sikiştikçe açılırsın, sikiştikçe coşarsın. peki ülkemizde bu durum neden böyle aziz dostlarım ? hayır, şaka yapmıyorum ve sakın ha sakın buradaki izlediğimiz görüntülerin istisna olduğunu düşünmeyin. bunlar yurdumuzda yapılan binlerce sikişten bir kuple olarak önümüze sunulan, ülkemizin acı gerçekleri.

türk milleti olarak tarihimiz binlerce yıl öncesine dayanıyor, ne imparatorluklar dize gelmiş, ne ordular yerle yeksan edilmiş. ama gel gör ki çin'i 40 askeriyle dize getiren kürşat'ın önüne 1 tane kadın koysan 40 askeriyle bir olsa sikemez. rus kızları türk erkeklerine hastaymış, yok efendim türkler çok iyi sikişirmiş.. hasiktirr yaa. efenim bunlar hurafelerdir, bunlar bizim kendimizin uydurduğu sonra dönüp kendimizin inandığı yalanlardır. hayvanca saldırmak iyi sikiş demek değildir, sikiş bir sanattır, göte tokatı şaplatırken bile bir kuğunun sazlıkta süzüldüğü zerafeti yakalayabilmektir. velhasıl kelam türk milleti 2000 yıldır şu sikişi öğrenememiş, bu gidişle de öğrenemeyecektir.

şimdi videomuza gelirsek adam, bayana çelme! takıp yere yatırıyor yahu ! yanlış duymadınız sikiş esnasında kadına çelme takıp yere yatırıyor, sanki kırkpınar yağlı güreşlerinde ali gürbüz'le er meydanına çıkmış orospu çocuğu. çok af edersiniz lakin çok sinirliyim kardeşlerim anlayın beni. zaten burada bitiyor benim için herşey. hadi zor da olsa objektif bir tavırla devam edeyim diyorum; çekim teknik açıdan vasat, koltuklar idare eder, halı sanırım merinostan, adamımızın siki kalkmıyor o el orada devamlı vites değiştirir gibi neyse artık. o anasını siktiğimin çorapları yine çıkmamış, gerçi tek derdimiz o olsun. ve çok önemli bir hususa değinmek istiyorum; 14 dakikalık bir sikişte ki sikişin künde atma hareketiyle elense çekerek başladığını göz önünde bulundurursak; aynı pozisyonda, özellikle hanım kızımızın üstte olduğu pozisyonda devam etmesi bir puan daha kırdırıyor. şunu unutmamalıyız ki sikiş esnasında mümkün olduğunca pozisyon değişikliğine girmeliyiz ve mümkün olduğunca nasıl başladıysak öyle bitirmeliyiz. o tarz bir başlangıcın doggy style devam etmesi daha iyi bir tercih olabilirdi. gerçi bu hanzonun amı bulduğuna şükretmek lazım ben de doggy diyorum style diyorum, am bulup kıllısını istiyorum tabiri caiz ise. sonuçta am yerine göbek deliğini zorlayıp yara ettiği için yeni eşini doktora götürenlerin ülkesinde yaşıyoruz. görüntü kalitesini fazla eleştirmek istemiyorum, bunun nedeni o döneme göre çekim kalitesini yakalayacak teknolojinin çok uzağında olmamız fakat ses daha iyi olabilirdi.

sonuç olarak olmamış arkadaşlar, olmamış. hayır lafa geldi mi mangalda kül bırakmıyosunuz, ben olsam çok iyi sikerdim, ben olsam şöyle sokardım böyle yırtardım diyosunuz ama bu videolarda sikişenler de içimizden yani uzaydan gelmiyor bu anası sikişmişler. kusuruma bakmayın fakat şapkayı alıp önümüze koymanın vaktinin geldiğine inanıyorum. ben bu videoya 10 üzerinden 3 veriyorum, onun nedeni de yaklaşık 7 yıl önce izlediğim için beni o günlere bir süreliğine geri götürmesidir. yani bunun yerine susam sokağı izlesem 10 üzerinden 4 verirdim, minik kuşun götü beni daha fazla tahrik ederdi. "sikiş insanın kendine yakışanı giymesidir." diyor ve bu sözün anlamını daha sonra açıklayacağımı belirtip sizi otuzbirinizle başbaşa bırakıyorum. iyi seyirler, hoşçakalın..

1 Temmuz 2013 Pazartesi

hayvanat bahçesindeki aslanın kaplana mektubu

ben aslan.
ormanda gezme merakım hiç olmadı.
savanda avlanma isteğim olmadığı gibi.
hayvanat bahçesi denen topraklarda hep gurbeti yaşadım.
bazen aa ne korkunç oldum, bazen aa ne sevimli.
bazen çocukların eğlencesi.
bazen kuruyemişe, bazen fıstığa layık görüldüm.
kafesle çevrilidir yaşadığım yer.
bu kafese yaklaşan kimseye saldırmadım.
pusu atmadım çoluğa, çocuğa.
senin gibi açlığı iyi bilirim. beraber yüklendik bütçe kesintisinin yükünü.
esirleri oynadık nesiller boyu.

sen susuzluktan yakınırken ben penguenler için inşa edilen gölette boğulma tehlikesi yaşadım.
senin adın vahşetle anılırken, ben cüssemin korkutuculuğuyla anıldım.
fare yakaladım bir seferinde, oynadım kedilerle.
sen girişe yakın kafeste gezinirken ben kutup ayılarına uzanmışım ara sıra.
bazıları bizi çok özdeş kabul eder.
kaplanlar aslan'ın çizgilisidir der bilirsin.
benziyor muyuz gerçekten?
hem de çok, hem de hiç!
benziyoruz; sen bir batında 30 yavru doğururken ben 30 saniyede boşalıyorum.
benzemez miyiz?
hayvanat bahçesinin en ağır işlerini beraber sırtlandık.
sen kafeste otururken ben et kemiriyordum. sen izleyici eğlendirirken ben yavrularıma bakıyordum.
sen üstüne atılan taştan kaçarken ben güneşte kavruluyordum.
benzemez miyiz?
senin yavruların ile benim yavrularımın kaderi de aynı, aynı
hastalıklardan kırılırlar, aynı hastalıklardan sakat kalırlar, aynı
kafesten mağdur olurlar.
benzemez miyiz hiç?
sana ulaşma konusunda hayvanat bahçesi yönetiminin nasıl geç kaldığını iddia ediyorsan
benim de farkım yok bilesin.
yönetimi hep bakıcı diye bilir yörem hayvanı.
sizdeki gibi.
benzemez miyiz?
aynı gelenek yüzünden ziyaretçilere kükredik namus anlayışı gereği.
vahşete merakımız, vahşeti yaşamın parçası görme anlayışımız hep aynı.
benzemez miyiz?
çok benziyoruz çok.
kaplanlar, aslanların çizgilisidir!
ne kadar doğru değil mi?

hiç benzemiyoruz aslında hem de hiç!

özgürlük hiç sorun olmadı benim için, bahane de olmadı.
kapana kısılmışlık gerekçesi ile hiç cana kıymadım ben.
hiç kafesin ötesindekilere atlamadım, körpe ziyaretçilere, yiğitlere. okul gezisine gelenlere.
hiç kafesin öbür tarafından beni seyreden insana kükremedim.
hiç hayvanat bahçesi ziyaret saatlerinde görülmediğim kapalı bölmeye geçmedim.
hiç vahşeti savunmadım.
hiç hayvanat bahçesi bakıcısı ile vahşi hayvanı bir tutmadım, yakıştıramadım vicdanıma.
hiç benzemiyoruz hiç!
kafeste açlıktan ben de öldüm.
yetmedi atılan kuruyemişten zehirlenip öldüm.
olumsuz bakım şartlarından dolayı öldüm.
yetmedi taşınırken öldüm, anesteziden öldüm.
bunu iğrenç ayrılıkçılık arayışıma kılıf uydurmak için malzeme konusu yapmadım.
nereden bilebilirim ki kafeste açlıktan ölen atalarımın şimdilerde yapmaya çalışacağım ayrılıkçılığa anlayış gösterebileceklerini ki!
zafere ulaşmak için her yol mübah demedim, diyemedim.
yavrularımı kafeslerde ziyaretçilere saldırsınlar, kükresinler diye yollamadım.
demirbaşlara zarar versinler, ziyaretçilere şirin gözükmesinler diye öğütlemedim.
hiç bir zaman aslanlığımı hayvanat bahçesi mensupluğumun önünde görmedim.
ben dağa çıkmadım.
savan savan dolaşıp vahvahlarımı anlatmadım.
bir oğlumu dağa bir oğlumu ormana birini hayvanat bahçesine yollamadım.
bana verilen eti saklayıp ormandaki vahşilere vermedim. ekmeğine yağ sürmedim.
gece dağda gündüz kafeste olmadım. insan yapısı binaları tırmıklamadım, kafes demirlerini kemirmedim, çitleri kırmadım..

çünkü ben yediğim ekmeğe ihanet etmedim..bizim için tek hayvanat bahçesi, tek kap, tek hayvan...

27 Haziran 2013 Perşembe

doggy pozisyonunu çekici kılan detaylar

vay amını izanını sikiyim. ne güzel şeysin sen dagi sıtayl. bayılıyorum ulan.

karının biçimlendiği diz - dirsek pozisyonunu azgındırıcı kılan detaylar silsilesi moruk.

şimdi dolunayın kardeşi gibi beliriveren, nasırlı ırgat ellerle tokadlanmayı bekleyen haşmetli göd yanakları mı desem?

yoksa;

sırta yayılıvermiş güzelim saçlar mı desem?

yoksa;

gergin ve kırışık göt deliği ve dahi bunun altında yumuk yumuk duran lokum gibi amcık mı desem?

yoksa;

içerü göçürülmüş kavisli, iki yanından kavranası incecik bel mi desem?

yoksa;

hemen yan tarafta pembecik topuğu ve dahi dabanı yukarı bakar şekilde duruveren iki lezzetli ayak mı desem?

yoksa;

aşağı doğru sızmış da bir türlü akamamış iki damla meme mi desem?

ben ne bok yesem bilemedim erenler.

22 Haziran 2013 Cumartesi

yaşam tarzına karıştığımızı göstersin

şöyle anlatalım o zaman, bu ülkede 2 farklı tipte yaşam var, biri muhafazakar kesim, diğeri de muhafazakar olmayanlar.

getirilen yasaklar genelde diğer kesimin yaşam tarzına mudahale ettiği için bunu diğer tarafın görmesi pek mümkün olmuyor, gördüğünü de çok umursamıyor zaten.

anadoluda sıkı yönetim ilan etmediğin sürece birşeylerin yasaklandıgını anlamazsın zaten, küçük sehirlerde yaşam standarttır. sabah işe gider aksam eve gelirsin, en fazla haftada bir komsuya gider oturur sohbetini edersin, gençlerin gidebileceği kafe sayısı bile sayılabilir durumdadır. ve oralada doğal bir kültürel baskı olduğu için zaten kendi içinde yeterince kapalı yerlerdir.

evet, kabul etmek gerek turkiye genel olarak muhafazakar bir ülkedir. değerleri olan bir ülkedir. ama bu toplum değerleri olmaktan çıkıp yasaya dönüştüğünde bu resmen insan hayatına mudahaleye dönüşmeye baslar, çünkü çok ileri boyutlara taşınabilir.

yasaklara gelecek olursak;

--müdahale kürtaj mı diyorsunuz ?
emin olun hiç bir kadın kürtaj olmak istemez, ucunda ölüm olabilir, ucunda bir daha doğum yapamamak olabilir. bunun yanında kimse bir doktorun elinde bir aletle içinizi kazımasını istemezsiniz, düşüncesi bile kötü. ne kadar daha can verilmemiş olsa da bir çocugunuzu atmıs da olacaksınız. ama tüm bunları göze alıp bir kadın kürtaj yaptırmak zorunda kalıyorsa , bunun sebebi basit birşey değildir, tüm bunlara değecek birşeydir emin olun. kimse keyfi olarak kürtaj yaptırmaz.

su an kürtajı yasaklamadılar resmi olarak ancak çok kısıtlama getirdiler, artık bir bayan kürtaj yaptırmak zorunda kaldığında devlet hastanesine giderse , ona narkoz vermeden diri diri yapıyorlar işlemi ve çok kötü muamele ederek, devlet hastanelerini kendi mahalle baskılarına alet ediyorlar. son zamanlarda bunu yaşayan kadınların durumlarını internetten okuyabilirsiniz.
tekrar ediyorum, hiç bir kadın kürtaj olmak istemez, bu bir seçim ya da şans değildir, zorunda kalır insan. kimse bir tecavuz cocugunu doğurmak istemez. bir kadına hem tecavuz edip, tecavuzcusunu serbest bırakıp, ustune de cocugu dogurmak zorunda bırakmak tek kelime ile zulümdür.
son zamanlarda kadınlara karşı şiddetin ve arsızlığın artmasının sebebi tayyip'in yerli yersiz kadınlar üzerinden sanki bir metaymışız gibi ileri geri konuşmasıdır. "perdesiz ev" sözünü sokaktaki biri söylerse terbiyesiz diyerek geçebilirsiniz, ancak bir başbakan söylerse diğerleri başbakanı arkasına alarak kadına zülmetme hakkı bulur kendinde. imam osurursa cemaat sıçarmış bu bizim atasözümüz.
bir başbakanın insanların yaşam tarzına mudahale edecek sözler söylememesi gerekir.

-- sorun alkol mu diyorsunuz?
evet sorun alkol, siz içmiyor olabilirsiniz, ama bu siz içmiyorsunuz diye başkasının da içmemesi gerektiği anlamına gelmiyor. trafikte alkol ile yapılacak her turlu düzenlemenin arkasındayız. alkol alan trafiğe çıkamasın. haklısınız. ama ben gidip mekanda içiyorsam bundan size ne? ben siz neden şalgam içiyorsunuz diyor muyum ?
alkole ne yasak gelmiş derseniz: yeni işletmelere açılıp alkol ruhsatı almak isteyen işletmelerin nerdeyse hiç birine ruhsat verilmiyor. illa arada verdikleri var. ruhsatını yenilemek isteyenlere çok büyük zorluklar çıkarılıyor, ya da yenilenmiyor. bunun yanında belediyelerin sizin görmediğiniz işletmlere uyguladıkları baskılar var. bunları bir bar işletmecisi ile konusup en ince detayına kadar öğrenebilirsiniz. ve sırf bu yüzden artık bu işte dönen rüşvetin de haddi hesabı yok.

son gelen satış yasağına(düzenleme) girmeye gerek yok zaten.
kimse sarhoşları desteklemiyor, ama inanın sarhoş olup gidip karısını dövenler bunu her koşulda yapacaklar zaten. bu adamların alkol yasagına karsı olanlardan mı oldugunu sanıyorsunuz?
bu adamlar zaten alkolunu alıp arabasını bir boş alana cekip demlenip eve dönen insanlardan olusuyor. ki bunların kimler olduğunu söylememe gerek yok sanırım. bu adam ne kadar yasaklarsan yasakla içecek ve bunu yapacak.
sen bu yasağı bizim gibi gidip bir mekanda bir kadeh sarabı ile yemek yemek isteyen insana getiriyorsun. başka bahanelere sığınarak.

başbakan ülkeyi bir aşiret ağası gibi yönetmeye calısıyor.
bir aşiret ağası ne yapar, kim ne yapacak, ne giyecek, ne yiyecek ne içeçek tüm bunları belirler. kendisi içmiyorsa alkol alanı cezalandırır, kadınların kendi isteğine uygun giyinmesini ister , giyinmeyeni cezalandırır, konuşma tarzları yaptıkları, çalıaşacakları yerler her seye ağa karışır ve herkes ağayı dinler.
şu bilinmeli, başbakan bizim ağamız ya da babamız değildir.

kıyafet yasagı
perdesiz evden başlamıstık zaten
thy ye gelen kılık kıyafet düzenlemesini, kırmızı ruj, dövme yasaklarını tek tek saymama gerek var mı ?
siz bir erkek olarak kırmızı ruj sürmediğinz için bu yasağı farketmediniz elbet.

peki ya hakaretler ?
bir başbakan açıkça sunu söyleyebilir mi ?
kimse kızının başkasının kucagına oturmasını istemez. ne demek bu ? şu an turk kızları kucakta mı geziyor ? bu kendi gibi yaşamayan insanlara hakaret değil midir? bu yine yukarda söylediğim. imam osurursa...
bu söz ahlaksızlıktır. bu bir zamanlar insanların "komunist kadınlar cadırır o yuzden tırnak uzatıyorlar" demesi kadar saçma ve iğrençtir.

peki ya tebrikleri kızınız hamile mesajı ?
ne şekilde hamile kalırsa kalsın bu baba ile kız arasındaki mevzu değil midir? bunu bir kızın babasına/annesine kendisinin söylemesi gerekmez mi ?

ya da artık hasta kayıtlarında tutulan bakirelik bilgisi ?
bu devletin niye umrundadır? neden aile hekimine gittiğinizde doktorun böyle bir form doldurması gerekir ? bu açıkça baskı ve fişleme değil midir?
bu form gerçek.

peki medya yasaklarına gelelim
pkk haberleri yapmayacaksınız -- ?
reyhanlı'ya gelen yayın yasağı --?
7 gazetenin aynı manşeti atması --? haberlerin tek elden servis edildiğini göstermez mi
bunlar cok ortada açıkça olan seylerdi, peki ya yazarlara, tv programcılarına yapılan sürgünler, hukumetin yaptıklarını anlatan kanalların kapatılması, bunlar toplumun bilgi almasına konan yasak değil midir?

peki ya sanata getirilen yasakları, yıllarca tiyatro, sinema vb amaçlar ile kullanılan salonların yıkılıp yerine avm yapılması,yıkılmadan yerine nikah salonu yapılması ?
sanki 80 dönemindeymiş gibi siyasi her dokundurma yapan tiyatro oyunun ceza alması ya da gösterimine izin verilmemesi?
sabahları gizli gündem haberleri okuyan radyo/tv programcılarının her ay en az 1 mahkemeye cıkması ya da yayın yapamaması ?
kendi işlerine gelmeyen kitapların yasaklatılması ya da toplatılması ?
şeker portakılının bile müstehcen sayılması ?
bunlar beyne getirilen yasaklar değil midir ?

şimdi bunların hepsinin karşısında iyi de türban da yasaktı gibi bir cümle ile geliyorlar. bu en kaba tabiri ile sidik yarışı mıdır ? siz yasakladınız biz de yasaklayacagız mücadelesi mi, turban özgürlüğünü getirdlier, güzel de oldu, e daha niye diğer tarafı yasaklıyorsun. iki tarafın da özgür olabileceği bir platform olamaz mı yani? bir başbakanın böyle bir sidik yarışına girmesi doğru mu ?

yasakları görmüyor olmanız olmadığı anlamına gelmiyor.
başbakan ile ters düşecek bir sey konuşmuyor, izlemiyorsanız, okudğunuz kitaplar belli yazarlardan oluşuyorsa, ya da yasaklanan kitaplar zaten hiç size hitap etmemişse, o radyo programcısını hiç dinlememiş ya da tv programcısını izlememişseniz, hiç ruj sürmeniz ya da kürtaj olmanız gerekmemişse, zaten alkol kullanmıyorsanız ve zaten 3 çocugunuz varsa ve en başında erkekseniz, "kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek çıkıyor" denen grupta değilseniz, bir mekan işletmiyorsanız ve daha niceleri... yani eger başbakanın istediği aile formunda yaşıyorsanız evet size gelen bir yasak yok.
ancak biz başbakanın ailesi gibi yaşamak istemiyoruz, bizim kendi yaşam tarzımız var dediğimiz noktada adım adım yasaklara takılıyoruz.
bu yasakların hepsi yasa ile yapılmıyor, belediye düzenlemeri ve mudahaleleri ile de yapılıyor.

biz bu başbakanın kürsüden söyledikleri ile, alt metinleri okuyarak söyluyorum, orospu da olduk, ayyaş da olduk, atesit de olduk, vatan haini de olduk, cibilliyetsiz de olduk.
onun gibi yaşamadığımız için bunca hakareti hak etmedik. ne olursa olsun türküz, aynı toplumdayız ve koruduğumuz savunduğumuz değerlerimiz var.
ancak bu değerler içinde farklı hayatlar yaşıyor, farklı şeyler dinliyor izliyoruz. bu iki taraftan birinin yanlış yaşadığı anlamına gelmiyor, herkes kendine göre doğru olan hayatı yaşıyor. yaşam tarzları yasa ile oturtulamaz.
insanların düşünmesi korku imparatorluğu kurularak engellenemez.

taksimde 1 mayıs kutlamalarında dediler ki çukura düşersiniz, 1 hafta sonra galasaray düşmedi, daha öncesinde mehter takımı düşmedi, 1 ay sonra çapulcular düşmedi (1 çift düştü) . bu kutlamay yasağı değil midir?
miting alanı dışında eylem yapamazsınz dendi, insanlara inanılmaz bir müdahale yapıldı, havaalanı miting alanı mıydı ?

taksime çıkan tüm ulaşım kapatılırken, havaalanına giden her ulasım cesidi açıldı, ankarada her yol sincana çıkar dendi.
bunlar belirli bir zümreye yapılan kısıtlamalar değil midir ?

peki ya okullardaki seçmeli dersler? tek tek anlatmalı mıyım ?

tüm bunların yanında su cümleyi de hatırlatmak istiyorum
--size oy verip alkol alanlar da var, onlar da mı alkolik ?
--hayır , onlar alkolik değil

özgürlüğünüz, sıfatınız destekleyip desteklememenize göre değişiyor.

yazan :

20 Haziran 2013 Perşembe

ilk seksimi kalorifer peteği ile yaptım 

aralıksız 7 posta atıcağınız hikayeme başlıyorum.3 ocak 2005 yılı.16 yaşında zıpkın gibi tuttuğunu koparan bir delikanlıyım.o yıl hiç yağmadığı kadar kar yağmış. dışarısı buz gibi. odamı sımsıcak kaloriferim ısıtıyor.kaloriferim oda penceremin hemen altında.bir saniyeliğine dışarı bakmak için yöneldim ve sikimde bir anda bir sıcaklık hissettim.ilk önce ayaklarımın bağları birden çözüldü. yere düşer gibi oldum.

sonra hemen toparlandım. birazcık erekte olmuştum. kaloriferime o dakika her zamankinden farklı baktım. yavaşça yaklaştım.yavaştan yavaştan peteğin arasındaki boşluklara sürtmeye başladım.daha önce hiç sikilmemiş bir liseli amcığı kadar sıcaktı kalorifer peteğim. gavur amı gibi yanıyordu. sikim o anda kalp gibi atmaya başladı.ilk başlarda ne yapıcağımı bilemedim. sonra hemen odamın kapısına koştum ve kapıyı kilitledim. 

rüyalanmadan kalma biraz döllü ve biraz sidik olan beyazdan sarıya dönüşmüş donumu da sıyırdım. radyo da güzel bi fm açtım.ilk önce bunu gerçekten yapıp yapmak isteyip istemediğimden emin oldum.çırılçıplak vaziyette bunu düşünüyordum. aynanın karşısına geçtim. alnımdaki bir sivilcemi patlattım. iltihabı yağlı saçlara sürerken saçları arkaya doğru attım ve karizmatik bir bakışla, evet bunu yapıcam bebeğim dedim. dimdik olmuş malafatımı kalorifer peteğine şaaak diye sapladım ve ileri geri pompalaya başladım.deli gibi pompalıyordum.

 ellerimle de kaloriferimi okşuyordum. ileri geri yaparken kalorifer göbeğimi yakıyordu ama zerre umrumda değildi.çok güzel bi manzara vardı karşımda da.kar her yeri yorgan gibi kaplamıştı. sokak lamları geceyi aydınlatıyordu.5 dakika pompaladıktan sonra boşalıcağımı anladığım zaman sikimi çıkarıp bir güzel boşaldım.bir sigara yaktım ve yatağıma uzandım.kaloriferime baktım. tekrar yapmaya hazır mısın dedim ve o gece bikaç posta attıktan sonra ertesi gün ilk milli oluş hikayemi sınıfımdaki bütün arkadaşlarıma anlattım.


15 Haziran 2013 Cumartesi

kezbanların anlaşılmaz işaret dili analizi

malum kezbanlar her yerde ve anlaşılması zor olan bu alt primat türlerinin kelime dağarcıkları o kadar sığ ki ifade etmek istediklerini işaret diline dökmüşlerdir. bugün birkaç kezban işaret dilini irdeleyeceğiz katkı sunmaak isteyen olursa memnun olurum ayrıca.

-evet başlıyoruz ilk işaret soru işareti-

? = evet basit bir soru işareti olduğuna aldanmayın. kezban bu işaret yaptığında doğumunuzdan bugüne dek geçmişi sorgulamanız gerek, o kadar anlam yüklü ki ne dedi diye sorgulayın kendinizi analitik düşünün sorgulayın nirvanaya erip kendinizi bulduğunuzda bu işareti yapan kezbana cevap verin.( allah kimseyi bu işaret ile muhatap etmesin..)

-ikinci işaretimiz ünlem işareti-

! = bu işaret ile muhatap iseniz yandınız çok zor durumdasınız kezbanın hiddeti ile imtihan ediliyorsunuz demektir. kim bilir ne masumane bişey söyledin de kezbanın nöronları arasında ki bağlantı kopukluğu ve beyin kıvrımlarının az olmasından mütevellit yanlış anlaması sonucu celallenip kükremiştir. bu işaret yapan kezbandan uzaklaşıp kaçamıyor isen yapacağın izahat boşuna en iyisi kendi yaşamına son vermek. ( bu uğurda nice delikanlı telef oldu ruhları şad olsun )

-üçüncü işaretin ben ne olduğunu henüz kavrayamadım ama izah etmeye çalışacağım-

:/ = muhtemelen kızmış ile üzülmüş arasında bişey. kezban dediğimiz dişi neandertalin algısını burada çözmek zor ya filozof olup derin düşünerek cevap arayacaksın yada psikiyatrik yardım alarak bu işaretin etkisinden kurtulmaya çalışacaksın (zor gerçekten çok zor. )

-dördüncü işaretimiz gülücük-

=) evet bu gülücüğe maruz kaldıysanız kezban sizi kendine bağlamak için şirinlik peşinde olacağının kanıtıdır. akabinde gelişecek olayların başlangıcı bu sinsi gülücük. önce böyle güler sizi kandırır ve tripler nazlar gösterip elletmemeler vs bir çok işkencenin ilk adımıdır. kanmayın buna... ( buna kanıp telef olan onca insan var şehit mertebesinde olduklarına eminim)

-beşinci işaretimiz buruşuk surat-

:s = kezban dediğimiz eşref-i mahlukatın kafasının karışık olduğunun ifadesidir. bir kezbanı anlamak için çaba sarfetmeyeceksiniz dimi.. zira bir kezbanı anlamak atomu parçalamaktan daha zordur. ve bu işaret bir çok şifreli kelimenin yanında kullanılarak farklı anlamlar almaktadır örneğin : yhaaa :S , ufff :S , snane :S , skcek bni :s

evet bu 5 işaret kezbanın ifade etmek istediklerinin %50'sini oluşturur. şimdi siz bunları yaptınız cevapladınız yada kaçamayıp maruz kaldınız sonucunda ne olacak ?

uff snn be slk :s evet alacağınız karşılık bu niye mi ? çünkü kezban algılamak için değil size işkence etmek dna'sına işenmiş bir türdür.

allah/yahova/gök tengri/buda/vs.. bizleri kezbanlardan sakındırsın

12 Haziran 2013 Çarşamba

gençliğin elinden alınan özgürlükler

1. haber alma özgürlüğü (akp medya karartma döneminde oldu)
2. 18 yaşın üstündeki gençler için internetten porno izleyebilme özgürlüğü (bir tib eseridir)
3. sevgilinle kamuya açık yerde -baskıya uğrama tehditi altında olmadan- el ele gezebilme veya öpüşebilme özgürlüğü (önceleri taşralı otobüs şöförleri tarafından uygulamadayken ankara metrosu olaya el atıp resmi bir kimlik kazandırdı)
4. güzel bir bahar gününde dükkanının önüne masa koymuş bir kafede bira yudumlayabilme özgürlüğü (son yasa)
5. 18 yaşından büyük 24 yaşından küçük gençlerin bir takım alkol satılan konser-festivallere giriş özgürlüğü engellendi (bkz: alkollü partilerde 24 yaş sınırı)
6. fişlenmeden ertesi gün hapı alabilme özgürlüğü (bkz: ertesi gün hapı kullananların fişlenmesi)
7. hükümet kanadından baskı görmeden seküler hayat tarzlarını devam ettirebilme özgürlüğü - başbakan'ın bizzat telefonla santral istanbul'u arayıp "öheamuğa goyağım eyübsultanda bira mı satılır?!" diyerek festival dizaynına son dakikada müdahele edebilecek güce ulaştığını sinyallemesi ileriye yönelik özgürlük kısıtlamaları konusunda önemli bir sinyal.
8. "işsiz güçsüz bir politikacının taaruza geçmesi tehditi olmadan sevdikleri bir diziyi izleyebilme özgürlüğü" (bkz: behzat ç.) (bkz: muhteşem yüzyıl)

bunlar direkt olarak alınan özgürlükler; bir de başlatılmış bu özgürlük taaruzu ve seküler hayat biçimine yönelik cihadın gelecekteki haline yönelik güçlü sinyaller veren bir takım noktalar var:

a. "içeceğseniz evinizde içiğ hamuğa koyiim" gibi seküler hayat tarzını benimsemiş insanların kamusal alandan izolasyonunu sinyalleyen bir cümlenin devletin en yüksek mertebelerinden birinde bulunan birinin ağzından çıkması var oluş kaygısını tetiklemiş olabilir.

b. hükümetin anti-seküler cihadından güç alan sikimtrak milli eğitim müdürlüklerinin "o baloya dekolteli gidilmesin" tarzında hazırladığı resmi yazışmalar

c. askıda olan zina'nın suç olması ve kürtajın yasaklanması gibi potansiyel uygulamalar ise bir kesime yönelik cihad hareketinin sembolleşmiş yaptırımları.

d. sünni müslüman olmayan herkese hükümet kanadından gelen -düşmanlığa varan- beyanatlar: ateistler, alevilere yönelik akp'li politikacılardan gelen beyanatlar. akp'nin vietnam'ı (bkz: suriye) sonrası partide artan mezhepçi refleksler ve insanları sünni ortodoksiye çekme yönündeki devlet mobilizasyonu

e. üç çocuk vb. gibi beyanatlar ve "sen doğur devlet bakar" gibi söylemlerle kadının amı üzerinde tahakküm kurmaya çalışan bir milli görüş hareketinin varlığı ve bunun kadınlara erken emeklilik gibi iş gücü politikalarıyla desteklenmesi (kadının iş gücüne katılımın oranı bakımından oecd'de son sıralarda bulunan bir ülkede)

f. alkol problemi var olmamasına rağmen dünya üzerinde hiç bir ülkede olmayan ağırlıkta draconian bir içki düzenleme pakedinin geçirilmesi. (bazı ülkelerde bir kısmı var, ama hepsi bir ülkede yok) (bkz: #34487721)

g. siyasi erkin giderek merkezde toplanması sonucu bir takım politikaların sonuçlarıyla direkt olarak yüzleşen insanların bu konuda yapabilecek bir şeylerinin bırakılmaması - gezi parkı bunun sembolü

h. 1970'lerdeki dsme referans vererek homoseksüelliğin bilimsel olarak hastalık olduğu gibi bir yalanı resmi devlet söylemi yapabilecek kadar büyük bir şuursuzluğun normalizasyonu.

ve en önemlisi:

--> çoğunluğun meşruiyetini sağlamış bir hükümetin katılımcı ve liberal demokrasiye geçmemekteki ısrarı, (seçim barajını bile düşürmüyorlar parti programlarında olmasına rağmen, chp'nin getirdiği barajın düşürülmesi yönündeki teklifi reddettiler) güçler dengesini tamamen yok ederek (ve bunu 12 eylülcülerle hesaplaşacağız şeklinde bir yalan sayesinde yaparak) oklokrasi ile otokrasi arası bir yönetim biçimine geçmesi, ve bunu başkanlık sistemi gibi teyib'i putinleştirecek bir düzen ile perçinlemek istemesi. bu, tasavvur edilebilecek veya edilemeyecek her türlü bireysel özgürlüğü direkt olarak tehdit eden bir şey.

bonus: rejimler ve özgürlükler konusundaki en saygın think tank'lerden biri olan freedom house'un türkiye'nin notunu 2013 yılının şubatında free'den partly free'ye düşürdüğünü biliyor muyduk?
http://www.freedomhouse.org/sites/default/files/FIW%202013%20Booklet.pdf


25 Mayıs 2013 Cumartesi

saatlerce seyredilebilecek kadın

güzel olması mühim değil, içinde biraz sen olsan kâfi.

o konuşacak, sen seyredeceksin. konuşmaktan yorulacak, iki bacağını da kendine çekip şöyle bir ilişecek kanepenin ucuna... seyredeceksin. uyanıverecek nefesini duyduğunda, irkilecek hafifçe, seyredeceksin. kalkacak, yürüyecek evin ortasında tüm ihtişamıyla, seyredeceksin. bir şeyler soracak sana, bluzunun askısını düzeltirken... yutkunacaksın, cevap veremeyecek, seyredeceksin. işti güçtü umursamayacaksın, gitmeyeceksin, seyredeceksin bu kadını. teni üşüyecek, ürperecek, titreyecek... sen seyredeceksin. ooo sarılma yok, dokunmak da yok, hayvan oğlu hayvan! uzaktan, sessizce seyredeceksin.

(peki', belki biraz koklayabilirsin saçından ama o kadar)

10 Mayıs 2013 Cuma

otobüs şoförü nasıl tavlanır

otobüse bindik akbili basarken şoföre inceden bi bakılır

saçının telinden beyaz çorabına kadar süzülür

hemen şoför arkasına oturup dikizden sürekli kesilir kurbanımız kıvama getirilir

ve artık harekete geçme vakti şoför vitesi değiştirmek için elini attığında ondan önce davranıp elinizi vitese atın

burası önemli piçler şoförle elleriniz viteste kavuşmuşken gözgöze gelmeye çalışın onu şaşırtın ve vitesi siz atın gülümseyin inceden

vitesi bırakırken de hafif sıvazlayarak bırakın ve arkanıza yaslanın

artık gerisi sizin becerinize kalmış güle güle vurdurabilirsiniz şoförünüze

hadin hayırlı vuruşlar

4 Mayıs 2013 Cumartesi

sevgilinizi mutlu etmek için yapılacak 30 şey


romantizmin doruklarında olan lawliettt panpanızdan 30 önemli aşk kuralı:

1)sabah uyandığınızda sevgiliniz yanınızdaysa ve sırtı dönükse ensesine bir tane patlatıp "naber lan yarram" diyin

2) sevgilinizle buluşacağınız yere erkenden gidip telefondan arayın "nerde kaldın amına kodumun karısı" diyin

3) sevgiliniz regl olduğunda ona içi zeytin dolu nutella kavanozu getirin

4) sevgiliniz kitap okurken kafasına beyzbol topu atın

5) sevgilinizle tartıştığınızda ona çiçek alın

6) sevgilinizi orgazm ederken anasına bacısına sövün tahrik olacaktır

7) sevgilinizi siktikten sonra ona teşekkür edin

8) sevgilinizle sinemada film izlerken elinize sürdüğünüz japon yapıştırıcısıyla amına dokunun

9) sevgilinizi yemeğe götürdüğünüzde hesabı ona kitleyin

10) sevgilinizle yürürken ona çelme takın

11) sevgilinizle tv izlerken ondan çerez getirmesini söyleyin, çerezi getirince götüne lavabo pompası sokun

12) sevgilinizle telefonda cilveleşirken "karı gibi kikirdeme lan" diyin

13) sevgilinizi haftada 5 kere dövün

14) sevgilinizin çantasındaki pedlerin üstüne işeyin

15) sevgilinizin kedisinin bıyıklarını yolun, bu "beni hafife alma sakın" demektir

16) sevgilinizle yürürken eline para sıkıştırın dilenciye vermesi için. "başının gözünün sadakası olsun" diyin, aynı günün akşamı ağzını burnunu kırın.

17) sevgilinize dondurma ısmarlayın, dondurma bitince külahları zorla yedirin

18) sevgilinize oyuncak ayı hediye edin. hediye etmeden 1 gece önce oyuncak ayının üstüne var gücünüzle sabaha kadar osurun

19) sevgilinizle monopoly oynarken "ailemizin rızkını benzinciye mi yatırıyon lan" diyip bi tane patlatın ağzının ortasına

20) sevgilinize doğum gününde yaş pasta alın, yaş pastanın üstüne "bana verdiğin için teşekkürler" yazdırın

21) sevgilinizle balık lokantasına gidin, ona sazan ısmarlayın

22) sevgilinizle alışverişe çıkın, 1 kg kaşar aldırın, kaşarın parasını sevgilinize ödetin

23) sevgiliniz duştayken banyoya çalışır halde saç kurutma makinesi sokun

24) sevgilinizi duştan sonra buzdolabına kilitleyin(1 saat yeterli)

25) sevgilinizi çatıya çıkartıp anten düzelttirin

26) sevgilinizle sevişirken üstüne sıcak çikolata dökün, siktikten sonra sinirlenip "nimeti nelere alet ettirdin lan" diyip dövün

27) sevgilinizle pes oynarken ona bilerek gol attırdın, "kolumun bozuk olduğunu bile bile niye gol atıyon lan" diyip dövün

28) sevgilinizin cep telefonuna bakın, kontör yoksa "sen alemin adamından ödemeli arama almak için mi kontör yüklemiyon lan" diyip dövün

29) sevgilinize menemen yaptırın, hepsini ona yedirin

30) sevgilinizi öpün, okşayın, sarılın. unutmayın ki bütün bunları yapsanız da yapmasanız da terkedileceksiniz. terkedileceğinizi bildiğinize göre bunları yaparak en azından hıncınızı almış olursunuz. türk kızları çok özel ve şirin varlıklardır, onlar bu fedakarlıkları hak ediyor.


27 Nisan 2013 Cumartesi

çileği ısırıp göğüslerine süren ateşli türk kızı

pembe ve sütyeninden yeni ayrılmış bir göğüs ucundaki kıl köklerinin çıkıntısı gibidir hayatta karşımıza çıkan zorluklar. onlar olmasa göğüs ucunun ne tadı ne de çevresindeki çıkıntılar olmadan büyük olacağı düşünülen bir rakımı vardır. illüzyon gibidir bir kadının gece sütyenini çıkararak yan yatması, özgürlüğün vücut bulmuş halidir, çizgi filmlerdeki istenmeyen mutlu son gibidir...

sıcak havanın hüküm sürdüğü kuru bir nisan akşamında, ankara'da arkadaşlarımla yemeğe çıkmıştım. yorucu bir günün ardından tanıdık yüzler, damarlı kollar görmek iş yükünü biraz omuzlarımdan atacak, beni sosyal hayatıma geri döndürecekti. gittiğimiz yer ankara'nın güzel yemek yapan yerlerinden biriydi. iç tarafta, boş bulduğumuz bir masaya kurulmuştuk. üstün ve asil zevklerimiz olduğundan menüye başvurmadan siparişimizi vereceğimiz için rahatlıkla tabletlerimizden son gelen mailleri inceliyorduk. garsonun siparişi almak için gelmesiyle herkes masa ortamına dönmüş, sıcak ve bir o kadar da erkeksi muhabbet dönmeye başlamıştı. karşımdaki arkadaşımın, yani hans'ın arkasındaki masada gürültü çıkararak eğlenen bir kız grubu hepimizin dikkatini çekmişti. çığlıklarla birleşen kahkahaları çılgın seks ritüellerini andırır derecede tiz bir çığlıkla son buluyordu. yatağımda can vermiş, spermlerimle can bulmuş her kadın gibi hareketli bakışları vardı bu kızların.

çığlıklarla dolu bu kahkahaların hüküm sürdüğü meme kokulu topraklarda arkadaşlarımla şarap sohbeti yapıyorduk. bir an için hans'ın arkasındaki masada bana dönük olan kızla göz göze geldim. gözlerimi çekmek gibi bir huyum hiç olmamıştı. ben bir avcıydım, gözlerimin ise avını bırakmaya niyeti yoktu. üç saniyelik anlam dolu bir bakışmanın ardından sonradan adının zeynep olduğunu öğreneceğim kız bakışlarını indirdi ve saçıyla oynamaya başladı. ben ise hala kıza bakıyor, venüs yüzeyi gibi duran pürüssüz teninin parlaklığıyla gözlerimi güneşlendiriyordum. bir kez daha kaldırılan bakışları ve zeynep'ten gelen seks içim umut dolu gülüşle akşamım aydınlanmıştı. yanımdaki arkadaşım da durumu anlamış olacak dirseğiyle kanat kaslarıma vurarak; "20 yaşında gibi duruyor o kız juno, doğal ortamına sal onu, avlama." diyerek gülümsedi. heyhat ben avımın kokusunu almıştım azizim.

birkaç bakışmanın ardından gelen yemeklerimize hunhar çatal darbeleri vurmaya başlamıştık. bir yandan da zeynep'le bakışıyor, birbirimize yirmiyedinci gülüşümüzü atıyorduk. kaşarlı jambonumdan bir parça kopardıktan sonra tekrar bakışlarımı zeynep'in olduğu yöne doğru kaldırdım. zeynep avcısından kaçan bir tavşan gibi ortalıktan kaybolmuştu, sonra karşıda yürüyen uzun saçlar gördüm. zeynep masadan kalkmış, lavaboya doğru yola koyulmuştu. bu gecesi koyulmakla geçecekti bu jartiyer bakışlı kızın. arkadaşlarımdan izin isteyerek sakin adımlarla lavaboya doğru hareketlendim ben de. zeynep'in oturduğu masadan geçtiğim sırada arkadaşlarının beni göz ucuyla kestiğini, kol kaslarımı ve biceps üzerindeki damarlarımı incelediklerini, onlara versem dilleriyle masaj yapacakları popo kaslarımı süzdüklerini görüyordum. gülümseyerek başımla selam verdim ve yanlarından geçip gittim.

lavaboya vardığımda zeynep sırada bekliyordu. arkası bana dönüktü. beline kadar gelen uzun, kestane rengi saçları, yeni sıktığı çekici kokuyla vajinasal bir ahenk oluşturuyordu. arkasından yaklaşıp belinden tuttum ve bana doğru dönmesini, sevişken gözlerle izledim. kocaman kahverengi gözleri vardı. hilal şeklindeki kasları milliyetçi olduğunu belli ediyordu. "meghaba" dedim gülümseyerek. bir yandan penis damarlarım büyüyor, penisime kan pompalama görevine başlıyordu. her hücremde bu kadına bir kabaran olduğunu hissediyordum. "aaa yabancı mısınız asil kanlı bayım" dedi, dudaklarını ısırıp cebinden çıkardığı çileği göğüs çatalına sürerken. bir yandan da mırıltılar çıkarıyordu. çilekten bir ısırık alıp çileği benim dudaklarıma doğru götürdü. ısırmamı istediğini düşünerek çilekten bir ısırık almak için yeltenmiştim ki, çileği hafifçe geriye çekip "a-ah!" dedi kaşlarını kaldırarak. ucu ısırılmış çileği, dişlerinin izi olan kısmı dudaklarıma gelecek şekilde bana yaklaştırdı ve dudaklarıma sürmeye başladı. ben de bir yandan belini kavramış zeynep'i kendime doğru çekmiştim. penisim, vajinasının hüküm sürdüğü bölgede çiftleşme çağrıları yaparcasına her kan pompalanışıyla kasılıyor, titreşimler göndererek avının yerini saptamaya çalışıyordu...

çilek suyu bulaşmış dudaklarıma yaklaştı zeynep. gözlerindeki arzu hoşuma gitmişti, aklındakileri yapması için onu serbest bıraktım. çileğe bulanmış alt dudağıma dudaklarını yaklaştırdı. öpüşmüyorduk, sadece dudaklarımız birbirine deyiyordu. kontrolü bizden almıştı dudaklarımız. penisim de özerklik istercesine pantalonumu zorluyordu. belinden çektiğim sağ elimi zeynep'in boynuna götürerek saçlarını ve boynunun sol tarafını okşadım. elimi daha sonra ensesine, saç kısmına götürdüm. saçlarının arkasını tutarak, saçlarını çektim ve başının arkaya yatmasını sağladım. pürüssüz ve sıkı boynu önümde bir hazine sandığı gibi açılmıştı. ganimetten bir parça aldım. tadı doyumsuzdu. bir parça daha, bir parça daha...

belinde duran sol elimi de belinden çektikten sonra tek elimle erkekler tuvaletinin kapısını iterek açtım. sırtımı kapıya verip sırtımla kapıyı ite ite, bir yandan da zeynep'le öpüşerek tuvalete girdim. tuvalete girdiğimizde ben kravatımı çözüyordum, zeynep ise kapıyı kilitliyordu. kapıyı kilitledikten sonra bana döndü ve beyaz gömleğimin üzerinden göğüs kaslarımı okşamaya başladı. ben de bir yandan gömleğimin kol düğmelerini çözüyordum. eteğini çıkardı zeynep. önünde 'just do it' spor baksırı vardı. kadınların kısa baksır giymesini hep çekici bulmuştum ama bu zeynep'in poposunun şeklini almış baksır hayallerimin ötesinde bir çekiciliğe sahipti. spor yaptığını belli eden kıvrımları ellerimle buluştu. zeynep'i kaslı kollarımla kaldırarak lavaboya oturttum. vajinası önümdeydi. elinde, yarım kalmış çileği vajinasına sürüp, çileğin geri kalan kısmını da yedi. "artık çilek aromalı vajinam" dedi gülümserken. enseme yerleştirdiği iki narin eliyle kafamı vajinasına doğru çekti. kaplan dili gibi olan tırtıklı dilimle bir boyacı ustası gibi fırça darbeleri indirmeye başladım bu nature morte tabloya.

büyük ihtimalle tuvaletin kapısının altından zevk çığlıklarımızın ışığı sızıyordu, penisimi zeynep'in vajinasıyla buluşturduğumda. sırtımda hissettiğim kestane rengi tırnaklar...