27 Nisan 2013 Cumartesi

çileği ısırıp göğüslerine süren ateşli türk kızı

pembe ve sütyeninden yeni ayrılmış bir göğüs ucundaki kıl köklerinin çıkıntısı gibidir hayatta karşımıza çıkan zorluklar. onlar olmasa göğüs ucunun ne tadı ne de çevresindeki çıkıntılar olmadan büyük olacağı düşünülen bir rakımı vardır. illüzyon gibidir bir kadının gece sütyenini çıkararak yan yatması, özgürlüğün vücut bulmuş halidir, çizgi filmlerdeki istenmeyen mutlu son gibidir...

sıcak havanın hüküm sürdüğü kuru bir nisan akşamında, ankara'da arkadaşlarımla yemeğe çıkmıştım. yorucu bir günün ardından tanıdık yüzler, damarlı kollar görmek iş yükünü biraz omuzlarımdan atacak, beni sosyal hayatıma geri döndürecekti. gittiğimiz yer ankara'nın güzel yemek yapan yerlerinden biriydi. iç tarafta, boş bulduğumuz bir masaya kurulmuştuk. üstün ve asil zevklerimiz olduğundan menüye başvurmadan siparişimizi vereceğimiz için rahatlıkla tabletlerimizden son gelen mailleri inceliyorduk. garsonun siparişi almak için gelmesiyle herkes masa ortamına dönmüş, sıcak ve bir o kadar da erkeksi muhabbet dönmeye başlamıştı. karşımdaki arkadaşımın, yani hans'ın arkasındaki masada gürültü çıkararak eğlenen bir kız grubu hepimizin dikkatini çekmişti. çığlıklarla birleşen kahkahaları çılgın seks ritüellerini andırır derecede tiz bir çığlıkla son buluyordu. yatağımda can vermiş, spermlerimle can bulmuş her kadın gibi hareketli bakışları vardı bu kızların.

çığlıklarla dolu bu kahkahaların hüküm sürdüğü meme kokulu topraklarda arkadaşlarımla şarap sohbeti yapıyorduk. bir an için hans'ın arkasındaki masada bana dönük olan kızla göz göze geldim. gözlerimi çekmek gibi bir huyum hiç olmamıştı. ben bir avcıydım, gözlerimin ise avını bırakmaya niyeti yoktu. üç saniyelik anlam dolu bir bakışmanın ardından sonradan adının zeynep olduğunu öğreneceğim kız bakışlarını indirdi ve saçıyla oynamaya başladı. ben ise hala kıza bakıyor, venüs yüzeyi gibi duran pürüssüz teninin parlaklığıyla gözlerimi güneşlendiriyordum. bir kez daha kaldırılan bakışları ve zeynep'ten gelen seks içim umut dolu gülüşle akşamım aydınlanmıştı. yanımdaki arkadaşım da durumu anlamış olacak dirseğiyle kanat kaslarıma vurarak; "20 yaşında gibi duruyor o kız juno, doğal ortamına sal onu, avlama." diyerek gülümsedi. heyhat ben avımın kokusunu almıştım azizim.

birkaç bakışmanın ardından gelen yemeklerimize hunhar çatal darbeleri vurmaya başlamıştık. bir yandan da zeynep'le bakışıyor, birbirimize yirmiyedinci gülüşümüzü atıyorduk. kaşarlı jambonumdan bir parça kopardıktan sonra tekrar bakışlarımı zeynep'in olduğu yöne doğru kaldırdım. zeynep avcısından kaçan bir tavşan gibi ortalıktan kaybolmuştu, sonra karşıda yürüyen uzun saçlar gördüm. zeynep masadan kalkmış, lavaboya doğru yola koyulmuştu. bu gecesi koyulmakla geçecekti bu jartiyer bakışlı kızın. arkadaşlarımdan izin isteyerek sakin adımlarla lavaboya doğru hareketlendim ben de. zeynep'in oturduğu masadan geçtiğim sırada arkadaşlarının beni göz ucuyla kestiğini, kol kaslarımı ve biceps üzerindeki damarlarımı incelediklerini, onlara versem dilleriyle masaj yapacakları popo kaslarımı süzdüklerini görüyordum. gülümseyerek başımla selam verdim ve yanlarından geçip gittim.

lavaboya vardığımda zeynep sırada bekliyordu. arkası bana dönüktü. beline kadar gelen uzun, kestane rengi saçları, yeni sıktığı çekici kokuyla vajinasal bir ahenk oluşturuyordu. arkasından yaklaşıp belinden tuttum ve bana doğru dönmesini, sevişken gözlerle izledim. kocaman kahverengi gözleri vardı. hilal şeklindeki kasları milliyetçi olduğunu belli ediyordu. "meghaba" dedim gülümseyerek. bir yandan penis damarlarım büyüyor, penisime kan pompalama görevine başlıyordu. her hücremde bu kadına bir kabaran olduğunu hissediyordum. "aaa yabancı mısınız asil kanlı bayım" dedi, dudaklarını ısırıp cebinden çıkardığı çileği göğüs çatalına sürerken. bir yandan da mırıltılar çıkarıyordu. çilekten bir ısırık alıp çileği benim dudaklarıma doğru götürdü. ısırmamı istediğini düşünerek çilekten bir ısırık almak için yeltenmiştim ki, çileği hafifçe geriye çekip "a-ah!" dedi kaşlarını kaldırarak. ucu ısırılmış çileği, dişlerinin izi olan kısmı dudaklarıma gelecek şekilde bana yaklaştırdı ve dudaklarıma sürmeye başladı. ben de bir yandan belini kavramış zeynep'i kendime doğru çekmiştim. penisim, vajinasının hüküm sürdüğü bölgede çiftleşme çağrıları yaparcasına her kan pompalanışıyla kasılıyor, titreşimler göndererek avının yerini saptamaya çalışıyordu...

çilek suyu bulaşmış dudaklarıma yaklaştı zeynep. gözlerindeki arzu hoşuma gitmişti, aklındakileri yapması için onu serbest bıraktım. çileğe bulanmış alt dudağıma dudaklarını yaklaştırdı. öpüşmüyorduk, sadece dudaklarımız birbirine deyiyordu. kontrolü bizden almıştı dudaklarımız. penisim de özerklik istercesine pantalonumu zorluyordu. belinden çektiğim sağ elimi zeynep'in boynuna götürerek saçlarını ve boynunun sol tarafını okşadım. elimi daha sonra ensesine, saç kısmına götürdüm. saçlarının arkasını tutarak, saçlarını çektim ve başının arkaya yatmasını sağladım. pürüssüz ve sıkı boynu önümde bir hazine sandığı gibi açılmıştı. ganimetten bir parça aldım. tadı doyumsuzdu. bir parça daha, bir parça daha...

belinde duran sol elimi de belinden çektikten sonra tek elimle erkekler tuvaletinin kapısını iterek açtım. sırtımı kapıya verip sırtımla kapıyı ite ite, bir yandan da zeynep'le öpüşerek tuvalete girdim. tuvalete girdiğimizde ben kravatımı çözüyordum, zeynep ise kapıyı kilitliyordu. kapıyı kilitledikten sonra bana döndü ve beyaz gömleğimin üzerinden göğüs kaslarımı okşamaya başladı. ben de bir yandan gömleğimin kol düğmelerini çözüyordum. eteğini çıkardı zeynep. önünde 'just do it' spor baksırı vardı. kadınların kısa baksır giymesini hep çekici bulmuştum ama bu zeynep'in poposunun şeklini almış baksır hayallerimin ötesinde bir çekiciliğe sahipti. spor yaptığını belli eden kıvrımları ellerimle buluştu. zeynep'i kaslı kollarımla kaldırarak lavaboya oturttum. vajinası önümdeydi. elinde, yarım kalmış çileği vajinasına sürüp, çileğin geri kalan kısmını da yedi. "artık çilek aromalı vajinam" dedi gülümserken. enseme yerleştirdiği iki narin eliyle kafamı vajinasına doğru çekti. kaplan dili gibi olan tırtıklı dilimle bir boyacı ustası gibi fırça darbeleri indirmeye başladım bu nature morte tabloya.

büyük ihtimalle tuvaletin kapısının altından zevk çığlıklarımızın ışığı sızıyordu, penisimi zeynep'in vajinasıyla buluşturduğumda. sırtımda hissettiğim kestane rengi tırnaklar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder