güçlü şirin'i diğer şirinlerden ayıran fiziksel özelliğin dövme olması
çocukluğumdan itibaren kafamı kurcalayan bir sorun olmuştu. şu an ismini
hatırlayamadığım bir sakızdan çıkan kalp dövmesiydi aslında her şeyi
tetikleyen. güçlü şirin'den etkilenen narin bünyem kalp dövmesini
yapmamla birlikte güçlü olacağımı ve zeynep'in - ki kendisi ilk aşkımdır
- yanına oturmaya hak kazanacağımı düşünmüştü. zeynep ki her yiğidin
harcı değil onun gözüne bakmak, öğretmenin kızı. zeynep güzel, zeynep
alımlı, zeynep ulaşılmaz bir sarp kale.
annemin kanserojen olduğu iddiasıyla dövmeye izin vermemesinden
mütevellit dövmeyi bir başıma nakşetmeliydim pazuma. pazar akşamı,
banyodan sonra bir başıma kalabildiğim tek mekan olan evimizin alaturka
tuvaletinde, sıçar pozisyonda işledim dövmemi. yapıştırdıktan sonra
tırnaklarımla iyice kazıdım üstünü ki noksan kalmasın hiçbir yanı.
zeynep gibi kusursuz olmalıydı dövmem. zeynep'in kirpikleri ok, kaşları
yay.
pazartesi sabahı her zamankinden iştahla ettim kahvaltımı. güçlüydüm
artık ne de olsa, daha fazla besine ihtiyacım vardı. zeytinlerin
çekirdeklerini daha bir iştahla tükürdüm ağzımdan dışarı. tak! diye ses
çıkarıyordu beceriksiz ağzımın kenarında zeytin parçaları bıraktığı
çekirdekler. her seferinde iki kerede kırdığım haşlanmış yumurtam, bugün
masaya tek sefer çarpmakla yetindi. bekle beni zeyneb'im ben geliyorum,
o zeynep ki bir ceylan nice avcının peşinde heba olduğu.
o gün okulun kapıları bir başka açıldı bana. öyle bir okudum ki istiklal
marşı'nı o gün, mehmet akif ersoy ve zeki üngör cennetteki
sohbetlerinde bana da yer verdiler: ne güçlü bir çocuk bu allah'ım!
sınıfa girdim, zeynep'in yanı boş. zeynep yalnız, zeynep mağrur. kısa
kollu gömleğimin kolunu sıyırarak adım adım yaklaştım kalenin surlarına.
içeri girdim, zeynep'in yanına oturdum. zeynep baktı, zeynep bir daha
baktı. güçlüydüm güçlü olmasına ama o zeynep'in bakışları... hangi
yiğit karşısında durabilirdi?
batuhan'ın sesi duyuldu uzaklardan o sırada, sınıfı delen bir çığlık
gibi. batuhan'ın babasının fabrikası var, batuhan orospu çocuğu. batuhan
çantasından çıkardığı muzu gösterdi sınıfa, zifiri karanlık gecede
atılan bir havai fişekmişçesine dikkatleri topladı üzerinde. zeynep, bir
ceylan gibi sekerek uzaklaştı yanımdan. usulca yaklaştım kalabalığın
arasındaki zeynep'e, omzuna dokundum. bak dedim, dövmem var. o sırada
yanımıza gelen batuhan işaret etti dövmemi, bakın ahali, dedi. kapıcının
oğlu sakızdan çıkan dövmeyi yapmış. atılan kahkahalar kulaklarımda
patladı, güçlüydüm belki ama o kadar da değil. sessizce geçip yerime
oturdum.
işte o gün güçlü şirin'den nefret ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder