13 Ekim 2012 Cumartesi

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

aslında benimkisi garibanlık anısından çok “öksüz-yetim”liğin iç burkmasıydı.

lisede bayram yaklaşıyor. babamdan yetim aylığı alıyordum ve her şeyi ondan karşılıyordum. bir gün okul müdürü sınıfa geldi.

adımı söyledi. ben bir şey oldu sandım. sonra sınıfın huzurunda dönüp “öğrencimizi biraz alıcaz, bayram için annesi-babası olmayan veya fakir öğrencilere yardım ediyoruz okul olarak” dedi. ilk kez böyle bir şey oluyordu. geçen sene yoktu oysa.

şaşkındım, kapıya doğru iki adım attım..döndü “montunu da giy” dedi. ramazan kış kıyamete denk gelmişti. hangisi daha acıydı bilmiyorum.

herkesin “ıslak yavru kediymişim” gibi bana acımaklı bakışı mı? öksüz ve yetim olmam mı? yoksa sözde “iyi”liğin böyle bir amaçla kullanılması mı?

zaten çocuk yaştan beri verdiğim tüm mücadelede bu toplumun “tanrıcı, ahlakçı,çok bilmiş” olduğunu defalarca görmüştüm. ben büyüyordum ama onların kafası hiç değişmiyordu. işin tuhaf tarafı ne kadar onlardanmış gibi numara yapsam da aralarında fark ediyorlardı beni. bunu nasıl beceriyorlardı anlamadım. ama fark ediyorlardı, hala ediyorlar. çok tuhaf.

bir istatistik okumuştum. her kadın bu ülkede çocukken bir kez tanıdığı tarafından taciz ediliyormuş diye. çok doğru. genelde çocuklar taciz edildiğini pek anlamazdı. ben hemen anladım. dedim ya çok iyi tanıyorum onları.

özetle bu garibanlık anımdan çok, “yaşadıklarımdan öğrendiklerim”di.

halk’a tepeden baktığınızda gördüğünüz şey “kendi halinde” insandır. ama onlara alttan bakarsanız “arka sokakların”daki tüm pislikleri görüyorsunuz.

yazan: fridanin parcalanmis omurgasi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder