her sabah olduğu gibi o sabah da erken uyandım. boş gözlerle kısa bir
süre tavanı kestikten sonra ağız dolusu küfür edip yatağımdan kalktım ve
ayağımla bilgisayarın power tuşuna vurup rutin temizlik ve boşaltım
işlemleri için tuvaletin yolunu tuttum. temizlik ve boşaltım
işlemlerinin bitmesini müteakip mutfağa gittim. kettlea kahve suyu
koyduktan sonra kahve sigara kombinasyonu eşliğinde ayılma ayinimi
gerçekleştirmek üzere bir sigara yakıp kahve suyunun kaynamasını
bekledim. kettledan "tık" sesini alır almaz dudağımdaki sigarayı çekmek
için elimi ağzıma götürdüm fakat sigaranın dudaklarıma yapışması
kaynaklı olarak elimin sigaradan kayması sonucu parmaklarımı yaktım ve
refleks olarak ağzımdan "hay ananı sikiyim senin gibi sigaranın yaa"
cümlesi çıktı. acımıştı canım. bir bu durumu sevmiyordum bir de hareket
halindeki arabanın arka camından dışarıya sigara külü çırpmak isterken
küllerin rüzgardan tekrar arabaya dolmasını. sigaranın bünyede yarattığı
sıkıntı bundan ibaretti benim için. yoksa candır sigara. sanki ben onun
değil o benim tiryakimmiş gibi. çok iyi anlaşıyoruz aslında. sırf
sevdiğim için, yaptığı tüm orospu çocuklarına ve piçliklere rağmen
görüşmeyi kesemediğim çocukluk arkadaşımmış gibi. kahredici ayrılık
gecelerinde "o seni kaybetti be abi" diyen bir dosttu. her dudağıma
götürdüğümde verdiği teselliler işledi içime. ben yandıkça o da yandı.
zaman zaman ayrılık kararları aldığımız olmuyor değildi. hatta bir kış
günü kendisine, başka dudaklarda daha mutlu olmasını söyleyip ayrılığa
kaza süsü vermek için balkondan aşağı atmıştım fakat kısa bir süre sonra
ayrılık acısı nöronlarıma baskı uygulamış, tüm düşüncelerim eski dostum
üzerine kurulmaya başlamıştı. sonra bir düşünce hali almıştı beni. eski
dostumu nasıl atabilirdim sokağa? kim farkedip bulacaktı onu? bulan
benim onu sevdiğim gibi sevebilecek miydi? hangi dudakların altına
yatacaktı? kaç orgazma ortak olacaktı acaba? tüm bu düşüncelerin itici
gücü beni annemin gezer terliklerini ayaklarıma taktığım gibi arka
bahçeye koşmama neden oldu. yerler kar olduğu için güzel kamufle olmuştu
ama aramızdaki güçlü bağ sayesinde eski dostumu bulmam zor olmamıştı.
yerden kaldırıp üzerindeki karları temizledikten sonra cebime koyup "bir
daha ayrılık yok" demiştim içimden. o günden sonra da bir daha
ayrılmadık zaten.
ilk sigaraya ortaokul son sınıfta başladım. koca okulda sigara içen 8
bilemedin 10 kişiydi. bunlardan birisi de sınıf arkadaşım burcu'ydu.
değişik bir kızdı burcu. yetiştirilme tarzından olsa gerek çok rahattı.
daha doğrusu ilerleyen yaşlarda rahat olacağının sinyallerini veriyordu.
çocuk beynime rağmen ilerde burcu'nun nasıl bir kız olacağı hakkında
kafamda ampuller yanıyordu elbette. çünkü özgürlüğüne olan düşkünlüğünü o
yaşlarda yansıtabiliyordu çevresine. iyi anlaşırdım burcu'yla. bir arka
sıramda otururdu. dolayısıyla kendisiyle hep diyalog halindeydim. zaman
zaman etek altına bakmak için yere bilerek kalem veya silgi düşürüp
sıranın altına eğilirdim. uzun bacakları vardı. afet olacağı aşikardı.
zira peşinde gezen kendisinden yaşça büyük erkekler de bu düşüncemi
tasdik eder nitelikteydi. fiziği de yaşıtlarına oranla daha iriydi.
liseli havası vardı burcu'da.
bir gün, burak isminde birisiyle çıkmaya başladı burcu. çocuk bizden 3 4
yaş büyüktü. duyduğum kadarıyla tekin ayak değildi. burcu o çocukla
takılmaya başladıktan sonra doğru dürüst okula gelmiyordu. ailesi sırf
bu yüzden defalarca okulu ziyaret etmiş kızlarının geleceğiyle ilgili
kaygılarından söz etmişti. şimdiki tabirle amı götü dağıtmıştı burcu.
zaman zaman burcu'nun okul saatlerinde burak'la bir arabaya binip
gittiğini söylüyorlardı. burak'ın esrar kullandığı duyumunu almıştım."
acaba?" diye içimden geçirmeme rağmen ihtimal veremiyordum. yaşı küçük
yapmaz diyordum. taa ki bir sabah atmden para çekmek için sırada
beklediğim esnada burcu'yu görene kadar...
çok şaşırdım. şaşkınlığımı gizleyemiyordum. tesettüre girmişti.
tesettüre girmesine ihtimal veremediğim için baştan aşağı göz
bebeklerimi gezdiriyordum bedeninde. ben tüm bunları yaparken kendisini
kestiğimi farketmiş olacak ki göz göze geldik. biraz zorlansam da bu
kızın burcu olduğu konusunda artık emindim. hemen yanına yanaştım ve
"beni tanıdın mı burcu?" diye sordum. "ördek???" dedi, "ta kendisi"
dedim. sevinç çığlıkları içerisinde sarıldı bana. "abdestin bozuldu (:"
dedim. "abdestli değilim zaten" dedi gülerek. kısa süreli hal hatır
sormalardan sonra işi olduğunu söyleyip telefon numarasını ve msn
adresini bir kağıda yazıp verdi. tekrar görüşmek üzere ayrıldık. atmde
işimi bitirip eve doğru dönerken burcu'yu düşünmeye başladım. yıllar
önce tahmin ettiğim gibi afet bir şey olmuştu. geçmiş yaşantısını da
bildiğim için ben buna çakarım hesabı yaptım. eve döndüğümde ilk işim
burcu'yu msnden eklemek oldu.
akşama doğru msnini açtı burcu. daha ben ona yazmadan titreşim
göndermişti bile. "çok özlemişim" yazarak koyu bir muhabbetin
temellerini attım. karşıklı kamera açtık. eski okul yıllarından güncele
kadar konudan konuya atladık. hatıralarda güldük ölen arkadaşlarımıza
üzüldük. samimi bir sohbet oluyordu. tabi bu samimiyet ikili ilişkiler
konusunu da beraberinde getirdi. hayatında biri var mı yok mu merak
ediyordum. çakmanın planlarını yapıyordum zira. "ne oldu burak?" diye
sordum, o da anlatmaya başladı. uzun bir süre sadece o yazdı ben
dinledim. burak bunu kokaine alıştırmış, evlenme planları yaparken
ilişkiye girmiş sonra da siktir olup gitmiş. zor günler yaşamış,
ihtiharı düşünmüş, bileklerini kesmiş burcu. teselli aramış başka
bedenlerde. burak'ı unutmak için başka kollara bırakmış kendisini. o tüm
bunları anlatırken ben de bir yandan üzülmüş gibi yapıyor, teselli
veriyordum. hala boşluktaydı burcu. boşluktaki bir kızın karşısına çıkan
erkek her daim sikerdi o kızı. bunu geçmiş ilişkilerimden yola çıkarak
öğrenmiştim.
"ee bu türban ne iş?" yazdım. "bir tane sözlüm var" yazdı ve devam etti.
"evlenmeye karar verdim fakat geçmişim ortada olduğu için beni kimsenin
kabullenmeyeceğini düşünüp bu yola başvurdum. tesettüre girip evlenmesi
kolay oluyor. çocuk da safça bir şey zaten. ne desem yapıyor."
bu sözlerinin üzerine düşüncelere daldım. haklıydı galiba. türban,
çevreyi yanıltma aracı olarak kullanılmaya başlanmıştı. "mesut bahtiyar
olun" yazıp gönderdim. "teşekkür ederim" yazdı. saatin geç olduğunu ve
artık yatmam gerektiğini söyledim ve tekrar görüşmek üzere offline
oldum.
yazan : yarak basli govel ordek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder