11 Aralık 2012 Salı

hoşlanılan kızın ortamdan erken ayrılması

en büyük acılardan biridir. akşam o da gelecek diye kırk yılın başında gömlek ütülersin, en sevdiğin pantolonunun paçalarını yıkarsın, tıraş olur, arkadaşının orijinal parfümünden su gibi sıkarsın, rocco’nun dil üstüne koyulan şekerlerinden alır ağız kokunu tazelersin, lan yeri gelir arkadaşından bir geceliğine iphone’unu ödünç alırsın şekil olsun diye. geceye gidersin, senden önce gelmiş masada oturuyordur. onun için hazırlandığını, ona hasta olduğunu anlamasın diye kafanla iğreti bir selam verip, ürkütmemek için onu iyi gören ama yakın olmayan bir yere oturursun.

yavaş yavaş ortam kalabalıklaşmaya başlarken sevdiği arkadaşları gelmiş, onlarla hararetli konuşmalara dalmış, gülüp eğleniyordur. derken saatine bakıp bir şeyler der yanındakilere ve bir anda kalkıp "benim işim var görüşürüz sonra, size iyi eğlenceler" deyip terk eder ortamı. paçaları tertemiz pantolon üzerine giyilmiş jilet gibi gömlekle, elinde deminden beri salladığın iphone ile kalakalırsın. bir an peşinden gidip “gitme” demek istersin, “gitme senin için geldim ben, sen yoksan burası yansın umurumda değil, ben senin yüzünü bir parça fazla görebilmek için geldim, gitme” demek istersin, ama diyemezsin, gider. gece sizin için orada biter.

bir kere bu makus talihimi kırmak için ortamdan ayrılan hoşlandığım kızın kolundan hafifçe tutup “gitme ya” dedim. gözlerime uzun uzun baktı, “sana mı soracağım” dedi. o gün kadın milletinden tiksindim, lan gidiyorsun bari işim var falan de, böyle pat diye atarlanmak da neyin nesi. bana mı soracakmış, “he bana soracaksın göt” demek vardı ya sürdüğüm açık parfüm başımı döndürmüştü konuşamamıştım. ne koyuyorlarsa içine koydumun yerinde?!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder